Mesnevî-i Nûriye | Şule | 236
(236-242)
Şule

İ’lem Eyyühel-Aziz! Bütün esmâi hüsnânın ifâde ettiği ma’nalar ile bütün sıfâtı kemâliyeye Lâfzai Celâl olan “Allah” bil’iltizam delâlet eder. Sâir ismi haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder. Sıfatlara delâletleri yoktur. Çünkü sıfatlar müsemmâlarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzumu beyyin de yoktur. Bu i’tibârla ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur. Amma Lâfzai Celâl bilmutâbakat Zâtı Akdes’e delâlet eder. Zâtı Akdes ile sıfatı kemâliyye arasında lüzumu beyyin olduğundan sıfatlara da bil’iltizam delâlet eder. Ve keza, Ulûhiyet ünvanı sıfâtı kemâliyeyi istilzam etmesi, ismi has olan “Allah”ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor. Ve keza, “Allah” kelimesi de nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür. Binâenaleyh “Lâ ilahe illallah” kelâmı, esmâi hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu i’tibârla, şu kelimei tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar i’tibâriyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor. “Lâ Hâlıka illâllah”, “Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka, Lâ Kayyûme İllâllah” gibi... Binâenaleyh, terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Mâdemki her şeyin Allah’dan olduğunu bilirsin ve ona iz’anın vardır. Zararlı menfaatli her şeyi tahsin ve hüsnü rızâ ile kabul etmek lâzımdır. Ve illâ, gaflete düşmeye mecbûr olursun. Bunun için esbâbı zâhiriye vaz’edilmiş ve gözlere de gaflet perdesi örtülmüştür.

Dinle
-