Mesnevî-i Nûriye | Nokta | 257
(245-258)

Birincisi: Muhakkikîn-ı Sofiye, Vâcibü’l-Vücûda o kadar hasrı nazar etmiş ve müstağrak olmuş ve ehemmiyet vermişler ki, onun hesabına kâinatın vücûdunu inkâr etmişler. Hükemâ ve zaîf-ül-i’tikâd olanlar, maddeye o kadar hasrı nazar etmişler ve müstağrak olmuşlar ki, fehmi Ulûhiyetten uzaklaştılar. Ve o derece maddeye kıymet verdiler ki, herşeyi maddede görmek, hatta Ulûhiyeti onda mezcetmek, hatta kâinat hesabına Ulûhiyetten istiğna etmek derecede tarîkı müteassifeye girmişlerdir.

İkincisi: Muhakkikîn-i sofiyenin vahdeti vücûdu vahdet-üş-şühudu tazammun eder. İkincilerin vahdet-ül-mevcûdu tazammun eder.

Üçüncüsü: Birincilerin mesleği zevkîdir. İkincilerin nazarîdir.

Dördüncüsü: Birinciler evvelen ve bizzat Hakk’a, nazarı tebeî olarak halka bakarlar. İkinciler, evvelen ve bizzat halka bakarlar.

Beşincisi: Birinciler, Hüdâperesttirler. İkinciler, hodperesttirler.

TENVİR

Meselâ: Küre-i arz rengârenk muhtelif ve küçük küçük cam parçalarından farzolunursa, her biri başka hâsiyetle levnine ve cirmine ve şekline nisbet ile şemsden bir feyiz alacaktır. Şu hayalî feyiz ise, ne Güneşin zâtı ve ne de aynı ziyâsıdır. Hem de ziyânın temâsili ve elvânı seb’asının tesâviri ve Güneşin tecellisi olan şu gûnagûn ve rengârenk çiçeklerin elvânı faraza lîsana gelseler herbiri “Güneş benim gibidir.” Veyahut “Güneş benim” diyeceklerdir.

Fakat ehli vahdet-üş-şühudun meşrebi fark ve sahvdır. Ehli vahdet-ül-vücûdun meşrebi mahv ve sekirdir. Sâfi meşreb ise, meşrebi ehli fark ve sahvdır.

Dinle
-