Mektubat | On Yedinci Mektup | 79
(77-80)

Çünkü dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlâd muhabbeti te’min edecekti. Eğer sâlih olsaydı, dünya işinde muktedir olsaydı, belki bana yardım edecekti. Fakat vefatiyle, ebedî Cennet’te on milyon sene bana evlâd muhabbetine medâr ve saâdet-i ebediyeye vesîle bir şefaatçı hükmüne geçer. Elbette ve elbette meşkuk, muaccel bir menfaatı kaybeden, muhakkak ve müeccel bin menfaatı kazanan; elîm teessürat göstermez; me’yusâne feryâd etmez.

Üçüncü Nokta: Vefat eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîm’in mahlûku, memlükü, abdi ve bütün hey’etiyle onun masnu’u ve ona âid olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki; muvakkaten ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve vâlideyi ona hizmetkâr etmiş. Ebeveyninin o hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak lezzetli bir şefkat vermiş. Şimdi binden dokuz yüz doksan dokuz hisse sâhibi olan O Hâlık-ı Rahîm, mukteza-yı rahmet ve hikmet olarak o çocuğu senin elinden alsa, hizmetine hâtime verse; sûrî bir hisse ile, hakîki bin hisse sâhibine karşı şekvâyı andıracak bir tarzda me’yusâne hüzün ve feryâd etmek ehl-i îmana yakışmaz, belki ehl-i gaflet ve dalâlete yakışıyor.

Dördüncü Nokta: Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî olsaydı; elîmâne teessürat ve me’yusane teellümatın bir ma’nası olurdu. Fakat mâdem dünya bir misafirhânedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umûmî bir caddedir. Hem mâdem müfarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennet’te görüşülecektir.

       demeli.. O verdi, O aldı. “Elhamdülillahi alâküllihal” sabır ile şükretmeli.

Beşinci Nokta: Rahmet-i İlâhîyenin en latif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat; bir iksir-i nurânîdir. Aşktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-ı Hakk’a vüsûle vesîle olur. Nasıl aşk-ı mecazî ve aşk-ı dünyevî pek çok müşkilâtla aşk-ı hakîkiye inkılâb eder, Cenâb-ı Hakk’ı bulur. Öyle de şefkat -fakat müşkilâtsız- daha kısa, daha safi bir tarzda kalbi Cenâb-ı Hakk’a rabteder. Gerek peder ve gerek vâlide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakîki ehl-i îman ise; dünyadan yüzünü çevirir, Mün’im-i Hakîki’yi bulur. Der ki: “Dünya mâdem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe...” Veledi nereye gitmişse oraya karşı bir alâka peyda eder, büyük ma’nevî bir hal kazanır.

Dinle
-