Aziz kardeşim!
Şu dört muhtelif mes’eleyi muhtelif vakitlerde Kur’ân-ı Hakîm nefsime ders vermiş. Arzu eden kardeşlerim dahi bundan bir ders veya bir hisse almaları için yazdım. Mebhas i’tibâriyle başka başka dört âyet-i kerimenin hazine-i hakâikından birer küçük cevher nümûne olarak gösterilmiştir. O dört mebhastan herbir mebhasın ayrı bir sûreti, ayrı bir fâidesi var.
Birinci Mebhas:
Ey sû-i vesveseden me’yus nefsim! Tedâi-yi hayâlât, tahattur-u faraziyat, bir nevi irtisam-ı gayr-ı ihtiyarîdir. İrtisam ise, eğer hayırdan ve nurânîyetten olsa, hakîkatın hükmü bir derece sûretine ve misâline geçer. Güneşin ziyası ve harareti, âyinedeki misaline geçtiği gibi... Eğer şerden ve kesiften olsa, aslın hükmü ve hassası, sûretine geçmez ve timsaline sirayet etmez. Meselâ; necis ve murdar bir şey’in âyinedeki sûreti ne necistir, ne murdardır. Ve yılanın timsâli, ısırmaz.
İşte şu sırra binâen, tasavvur-u küfür, küfür değil; tahayyül-ü şetm, şetm değil. Husûsan ihtiyarsız olsa ve farazî bir tahattur olsa, bütün bütün zararsızdır. Hem ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet Ve Cemaatin mezhebinde bir şey’in şer’an çirkinliği, pisliği; nehy-i İlâhî sebebiyledir. Mâdem ki ihtiyarsız ve rızasız bir tahattur-u farazîdir, bir tedâi-yi hayalîdir; nehiy ona taalluk etmez. O dahi ne kadar çirkin ve pis bir şey’in sûreti dahi olsa, çirkin ve pis olmaz.