İkinci Mes’ele: Barla Yaylası, Tepelice’de çam, katran, karakavağın bir meyvesi olup, Sözler Mecmuası’na yazıldığı için buraya yazılmamıştır.
Üçüncü Mes’ele: Şu iki mes’ele, Yirmi Beşinci Söz’ün i’caz-ı Kur’âna karşı medeniyetin aczini gösteren misallerinden bir kısmıdır. Kur’âna muhalif olan hukuk-u medeniyetin ne kadar haksız olduğunu isbat eden binler misallerinden iki misal:
olan hükm-ü Kur’ânî, mahz-ı adâlet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir. Evet adalettir. Çünkü: Ekseriyet-i mutlaka i’tibâriyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüd eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telâfi eder. Hem merhamettir, çünkü o zaîfe kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur’âna göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, “Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebeb olacak zararlı bir çocuk” nazariyle endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona, “hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakib” nazariyle bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz. Şu halde o fıtraten nazik, nâzenin ve hilkaten zaîfe ve nahife kız, sûreten az bir şey kaybeder; fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak’tan ziyâde ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedid bir zulümdür. Belki zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyaneye binâen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarane bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenâate yol açmak ihtimali vardır. Bunun gibi bütün ahkâm-ı Kur’âniye,
fermanını tasdik ediyorlar.
Dördüncü Mes’ele:
İşte mimsiz medeniyet, nasıl kız hakkında, hakkından fazla hak verdiğinden böyle bir haksızlığa sebeb oluyor.. öyle de: Vâlide hakkında hakkını kesmekle daha dehşetli haksızlık ediyor. Evet rahmet-i Rabbânîyenin en hürmetli, en halâvetli, en latif ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i vâlide, hakâik-i kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir hakîkattır.