Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 141
(88-221)

Bir Suâl: Deniliyor ki: Sen çok şeylere mütevatir dersin, halbuki biz onların çoğunu yeni işitiyoruz. Mütevatir birşey böyle gizli kalmaz?

Elcevab: Ulemâ-i Şerîat yanında çok mütevatir ve bedihî şeyler var ki, onlardan olmayana göre meçhuldür. Ehl-i hadîs yanında da çok mütevatir var, sâirlerin yanında âhâdî de olmuyor ve hâkezâ... Her fennin ehl-i ihtisâsı, o fenne göre bedihiyatı, nazariyatı beyân edilir. Umum halk ise, o fennin ehl-i ihtisasına i’timad eder, teslim olur veya içine girer, görür. Şimdi haber verdiğimiz hakîki mütevatir veya ma’nevî mütevatir veya tevâtür hükmünde kat’iyyeti ifade eden vâkıalar, hem ehl-i hadîs, hem ehl-i şerîat, hem ehl-i Usûlüd-din, hem ekser tabakat-ı ulemâda hükmünü öyle göstermiş. Gaflette bulunan avam veya gözünü kapayan nâdanlar bilmezlerse, kabahat onlara âidtir.

Beşinci Misâl: İmâm-ı Bağavî tahrici ve tashihi ile haber veriyor ki: Aliyy-ibni’l-Hakem’in Gazve-i Hendek’te, küffarın darbesiyle ayağı kırıldı. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm meshetti, dakikasında öyle şifa buldu ki, atından inmedi.

Altıncı Misâl: Başta İmâm-ı Beyhakî, ehl-i hadîs haber veriyorlar ki: İmâm-ı Ali gâyet hasta idi. Izdırabından, kendi kendine duâ edip inliyordu. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm geldi, dedi:

Ve ayağıyla Hazret-i Ali’ye dokundu, “kalk!” dedi: Birden şifa buldu. İmâm-ı Ali der ki: “Ondan sonra o hastalığı hiç görmedim.”

Yedinci Misâl: Şürehbile’l-Cuhfî’nin meşhur kıssasıdır ki: Avucunda etten bir ur vardı ki, kılıncı ve atın dizginini tutamıyordu. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm avucundaki uru meshetti ve mübârek eliyle oğdu. O urdan hiçbir eser kalmadı.

Sekizinci Misâl: Altı çocuğun herbiri ayrı ayrı birer mu’cize-i Ahmediyye’ye mazhar oldu.

Birincisi: İbn-i Ebî Şeybe (muhakkik-i kâmil ve muhaddis-i meşhur) haber veriyor ki: Bir kadın bir çocuğu, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanına getirdi. O çocukta bir belâ vardı, konuşmuyordu, aptal idi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir su ile mazmaza etti, elini yıkadı, o suyu kadına verdi; “çocuğa içirsin” ferman etti. Çocuk, o suyu içtikten sonra, hastalığından ve belâsından bir şey kalmadı. Öyle bir akıl ve kemâl sâhibi oldu ki, ukalâ-yı nâsın fevkine çıktı.

Dinle
-