Îman ve Küfür | Meyve Risalesi'nden | 229
(215-235)
ömür ve dünya saltanatı verilmesini fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâkî fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?” Dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden “ah!” çekti. “cehennem de olsa beka isterim.” dedi.
İşte mâdem mâhiyet-i insaniyenin bir hizmetkârı olan kuvve-i hayaliyeyi bu dünya lezzetleri tatmin etmiyor. Elbette gayet câmi mâhiyeti insaniye, ebediyetle fıtraten alâkadardır.
İşte bu hadsiz arzu ve emellere bağlı olduğu hâlde, sermâyesi bir cüz'î cüzü ihtiyârî ve fakr-ı mutlak bir insana, Âhirete îmân ne derece kuvvetli ve kâfi ve vâfi bir hazine, bir medar-ı saâdet ve lezzet; bir medar-ı istimdad, bir merci; ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir medar-ı teselli olduğu öyle bir meyve ve fâidedir ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse yine ucuzdur.
İkinci meyvesi ve hayat-ı şahsiyeye bakan bir fâidesi: Üçüncü Mes'elede îzah edilen ve Gençlik Rehberi'nde bir hâşiye bulunan çok ehemmiyetli bir neticedir.
Evet, her insanın, her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi, o i'damhâneye girmek keyfiyetidir. Birtek dostu için ruhunu feda eden o bîçâre insanın binler, belki milyonlar, milyarlar dostları ebedî bir müfarâkat içinde i'dam olmalarını tevehhüm edip Cehennem azabından beter bir elem, o düşünmek ucundan göründüğü vakit, Âhirete îmân geldi, gözünü açtırdı ve perdeyi kaldırdı.. “Bak!” dedi. O îmânla baktı.. Cennet lezzetinden haber veren bir lezzet-i ruhâniyeyi, o dostları ebedî ölümlerden ve çürümelerden kurtulup, mesrûrâne bir nurânî âlemde onu da bekliyorlar vaziyetinde müşâhedesiyle aldı.
İşte mâdem mâhiyet-i insaniyenin bir hizmetkârı olan kuvve-i hayaliyeyi bu dünya lezzetleri tatmin etmiyor. Elbette gayet câmi mâhiyeti insaniye, ebediyetle fıtraten alâkadardır.
İşte bu hadsiz arzu ve emellere bağlı olduğu hâlde, sermâyesi bir cüz'î cüzü ihtiyârî ve fakr-ı mutlak bir insana, Âhirete îmân ne derece kuvvetli ve kâfi ve vâfi bir hazine, bir medar-ı saâdet ve lezzet; bir medar-ı istimdad, bir merci; ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir medar-ı teselli olduğu öyle bir meyve ve fâidedir ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse yine ucuzdur.
İkinci meyvesi ve hayat-ı şahsiyeye bakan bir fâidesi: Üçüncü Mes'elede îzah edilen ve Gençlik Rehberi'nde bir hâşiye bulunan çok ehemmiyetli bir neticedir.
Evet, her insanın, her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi, o i'damhâneye girmek keyfiyetidir. Birtek dostu için ruhunu feda eden o bîçâre insanın binler, belki milyonlar, milyarlar dostları ebedî bir müfarâkat içinde i'dam olmalarını tevehhüm edip Cehennem azabından beter bir elem, o düşünmek ucundan göründüğü vakit, Âhirete îmân geldi, gözünü açtırdı ve perdeyi kaldırdı.. “Bak!” dedi. O îmânla baktı.. Cennet lezzetinden haber veren bir lezzet-i ruhâniyeyi, o dostları ebedî ölümlerden ve çürümelerden kurtulup, mesrûrâne bir nurânî âlemde onu da bekliyorlar vaziyetinde müşâhedesiyle aldı.
Ses Yok