Îman ve Küfür | Meyve Risalesi'nden | 230
(215-235)
Risale-i Nur'da bu netice hüccetlerle îzâhına iktifâen kısa kesiyoruz.
Hayat-ı şahsiyeye ait üçüncü bir fâidesi: İnsanın sâir zîhayatlar üstündeki tefevvuku ve rütbesi ise; yüksek seciyeleri ve cemiyetli istidadları ve küllî ubûdiyetleri ve geniş vücûdî dâireleri itibariyledir. Hâlbuki o insan, hem mâdum, hem ölü, hem karanlık olan geçmiş ve gelecek zamanların ortasında sıkışmış bir kısa zaman olan hazır vaktin mikyasiyle, ölçüsüyle; hamiyyeti, muhabbeti, kardeşliği, insaniyeti gibi seciyeler alır.
Meselâ: Eskiden tanımadığı ve ayrıldıktan sonra da hiç göremeyeceği babasını, kardeşini, karısını, milletini ve vatanını sever, hizmet eder. Ve tam sadakate ve ihlâsa pek nâdir muvaffak olabilir, o nisbette kemâlâtı ve seciyeleri küçülür. Değil hayvanların en ulvîsi, belki baş aşağı, akıl cihetiyle en bîçâresi ve aşağısı olmak vaziyetine düşeceği sırada, âhirete îmân imdada yetişir. Mezar gibi dar zamanını, geçmiş ve gelecek zamanları içine alan, pek geniş bir zamana çevirir. Ve dünya kadar, belki ezelden ebede kadar bir dâire-i vücûd gösterir. Babasını, dâr-ı saadette ve âlem-i ervahda dahi pederlik münasebetiyle; ve kardeşini, tâ ebede kadar uhuvvetini düşünmesiyle; ve karısını Cennette dahi en güzel bir refika-i hayatı olduğunu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş dâire-i hayatta ve vücuttaki münasebetler için olan ehemmiyetli hizmetleri, dünyanın kıymetsiz işlerine ve cüz'î garazlarına ve menfaatlerine âlet etmez. Ciddî sadakata ve samimî ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette (derecesine göre) yükselmeğe başlar. İnsaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde,
Hayat-ı şahsiyeye ait üçüncü bir fâidesi: İnsanın sâir zîhayatlar üstündeki tefevvuku ve rütbesi ise; yüksek seciyeleri ve cemiyetli istidadları ve küllî ubûdiyetleri ve geniş vücûdî dâireleri itibariyledir. Hâlbuki o insan, hem mâdum, hem ölü, hem karanlık olan geçmiş ve gelecek zamanların ortasında sıkışmış bir kısa zaman olan hazır vaktin mikyasiyle, ölçüsüyle; hamiyyeti, muhabbeti, kardeşliği, insaniyeti gibi seciyeler alır.
Meselâ: Eskiden tanımadığı ve ayrıldıktan sonra da hiç göremeyeceği babasını, kardeşini, karısını, milletini ve vatanını sever, hizmet eder. Ve tam sadakate ve ihlâsa pek nâdir muvaffak olabilir, o nisbette kemâlâtı ve seciyeleri küçülür. Değil hayvanların en ulvîsi, belki baş aşağı, akıl cihetiyle en bîçâresi ve aşağısı olmak vaziyetine düşeceği sırada, âhirete îmân imdada yetişir. Mezar gibi dar zamanını, geçmiş ve gelecek zamanları içine alan, pek geniş bir zamana çevirir. Ve dünya kadar, belki ezelden ebede kadar bir dâire-i vücûd gösterir. Babasını, dâr-ı saadette ve âlem-i ervahda dahi pederlik münasebetiyle; ve kardeşini, tâ ebede kadar uhuvvetini düşünmesiyle; ve karısını Cennette dahi en güzel bir refika-i hayatı olduğunu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş dâire-i hayatta ve vücuttaki münasebetler için olan ehemmiyetli hizmetleri, dünyanın kıymetsiz işlerine ve cüz'î garazlarına ve menfaatlerine âlet etmez. Ciddî sadakata ve samimî ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette (derecesine göre) yükselmeğe başlar. İnsaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde,
Ses Yok