Îman ve Küfür | Meyve Risalesi'nden | 231
(215-235)
kâinatın en müntehab ve bahtiyar bir misafiri ve Sahib-i Kâinatın en mahbub ve makbul bir abdi olmasıdır. Bu netice dahi Risale-i Nur'da hüccetlerle îzahına iktifâen kısa kesildi.
Dördüncü bir fâidesi ki, insanın hayat-ı içtimâiyesine bakıyor:
Risale-i Nur'dan Dokuzuncu Şua'da beyan edilen o neticenin bir hülâsası şudur:
Nev'-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret îmânıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler. Yoksa, elîm endişeler içinde kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünki, her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nâzik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zaif kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki; hayatı ve aklı, o bîçâreye âlet-i azab ve işkence edeceği zamanda, Âhiret îmânının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der: “Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve vâlidem öldü; fakat rahmeti İlâhiyeye gitti; yine beni Cennette kucağına alıp sevecek. Ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim.” diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir.
Hem insanın bir rub'unu teşkil eden ihtiyarlar, yakında hayatlarının sönmesine ve toprağa girmelerine ve güzel ve sevimli dünyalarının kapanmasına karşı teselliyi, ancak ve ancak Âhiret îmânında bulabilirler. Yoksa o merhametli muhterem babalar ve fedakâr şefkatli analar öyle bir vâveylâyı ruhî ve bir dağdağa-i kalbî çekeceklerdi ki, dünya onlara me'yusâne bir zindan; ve hayat, işkenceli bir azab olurdu.
Dördüncü bir fâidesi ki, insanın hayat-ı içtimâiyesine bakıyor:
Risale-i Nur'dan Dokuzuncu Şua'da beyan edilen o neticenin bir hülâsası şudur:
Nev'-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret îmânıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler. Yoksa, elîm endişeler içinde kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünki, her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nâzik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zaif kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki; hayatı ve aklı, o bîçâreye âlet-i azab ve işkence edeceği zamanda, Âhiret îmânının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der: “Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve vâlidem öldü; fakat rahmeti İlâhiyeye gitti; yine beni Cennette kucağına alıp sevecek. Ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim.” diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir.
Hem insanın bir rub'unu teşkil eden ihtiyarlar, yakında hayatlarının sönmesine ve toprağa girmelerine ve güzel ve sevimli dünyalarının kapanmasına karşı teselliyi, ancak ve ancak Âhiret îmânında bulabilirler. Yoksa o merhametli muhterem babalar ve fedakâr şefkatli analar öyle bir vâveylâyı ruhî ve bir dağdağa-i kalbî çekeceklerdi ki, dünya onlara me'yusâne bir zindan; ve hayat, işkenceli bir azab olurdu.
Ses Yok