Tılsımlar Mecmuası | Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı Mukaddeme | 49
(47-64)
İKİNCİ LEM'A: Bak şu kâinat bostanına, şu zeminin bağına, şu semanın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne dikkat et!.Göreceksin ki, bir Sâni-i Zülcelâl'in, bir Fâtır-ı Zülcemâl'in, o serilmiş ve serpilmiş masnuattan her bir masnû üstünde Hâlik-ı Küll-i Şey'e mahsus bir sikkesi ve her bir mahlûku üstünde Sâni-i Küll-i Şey'e has bir hâtemi ve kalem-i kudretin birer menşuru olan sahâif-i leyl ve nehar, yaz ve baharda yazılan tabakat-ı mevcûdat üstünde taklid kabûl etmez bir turra-i garrâsı vardır. Şimdi o sikkelerden, o hâtemlerden, o turralar-dan nümune olarak birkaçını zikredeceğiz. Meselâ: Hesapsız sikkeler-den, hayat üzerine koyduğu çok sikkelerinden şu sikkeye bak ki: “Bir şeyden herşey yapar, hem herşeyden birtek şey yapar.” Çünki: Nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvâniyyeyi yapar. İşte birşeyi herşey yapmak elbette bir Kadîr-i Mutlak'ın işidir. Hem yenilen hadsiz taamlardan, −o taam ise hayvânî olsun nebâtî olsun− o müteaddit maddeleri, has bir cisme kemâl-i intizam ile çeviren ve ondan mahsus bir cild nesceden ve ondan basit cihazları yapan; elbette bir Kadîr-i Küll-i Şey'dir ve Alîm-i Mutlak'tır. Evet, Hâlik-ı mevt ve hayat, şu destgâhı dünyada, hikmetiyle, hayatı öyle bir kanun-u emriyye-i mu'ciz-nümâ ile idare ediyor ki, o kanunu tatbik ve icra etmek; bütün kâinatı kabza-i tasarrufatında tutan bir zâta mahsustur.
İşte eğer aklın sönmemiş ise, kalbin kör olmamış ise anlarsın ki, bir şey'i kemâl-i suhûlet ve intizamla herşey yapan ve herşey'i kemâl-i
mizan ve intizamla san'atkârane birtek şey yapan, her şey'in Sâniine has ve Hâlik-ı Küll-i Şey'e mahsus bir sikkedir. Meselâ görsen: Hârika-pîşe bir zât, bir dirhem pamuktan yüz top çuha ve ipek veya patiska gibi mütenevvi sâir kumaşları o tek dirhem pamuktan nescetmekle beraber; helva, baklava gibi çok taamları dahi ondan yapıyor. Sonra görsen ki o zât, demiri ve taşı, balı ve yağı, suyu ve toprağı avucuna alır, bir güzel altın yapar. Elbette kat'iyyen hükmedeceksin ki o zât, öyle kendine has bir san'ata mâliktir; bütün anâsır-ı arziyye, O'nun emrine musahhar ve bütün mevâlid-i turâbiyye, Onun hükmüne bakar. Evet hayattaki tecelli-i kudret ve hikmet, bu misalden bin derece daha acibdir.
İşte hayat üstündeki çok sikkelerden bir tek sikke...
ÜÇÜNCÜ LEM'A: Bak, şu kâinat-ı seyyalede, şu mevcûdât-ı sey-yarede cevelân eden zîhayatlara! Göreceksin ki: Bütün zîhayatlardan her bir zîhayat üstünde Hayy-ı Kayyûm'un koyduğu çok hâtemleri vardır. O hâtemlerden bir hâtemi şudur ki: O zîhayat, meselâ şu insan, âdetâ kâinatın bir misal-i musağğarı, şecere-i hilkatin bir semeresi ve şu âlemin bir çekirdeği gibi ki; envâ-ı âlemin ekser nümunelerini câmidir. Güya o zîhayat bütün kâinattan gayet hassas mîzanlarla süzülmüş bir katredir. Demek, şu zîhayatı halketmek ve ona Rab olmak, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutmak lâzım gelir.
Ses Yok