Tılsımlar Mecmuası | Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı Mukaddeme | 51
(47-64)
Zira o şey'in zerrelerine, hususan tohum olsalar, öyle bir vaziyet verilmiş ki; o zerre cüz'ü olduğu zîhayata bakar, onun nizamına göre vaziyet alır. Belki o zîhayatın bütün nev'ine bakar gibi, o nev'in devamına yarayacak her yerde zer'etmek ve nev'inin bayrağını dikmek için kanatçıklarla kanatlanmak gibi, bir keyfiyet alır. Belki o zîhayat alâkadar ve muhtaç olduğu bütün mevcûdata karşı muamelâtını ve münasebat-ı rızkıyyesini devam ettirecek bir vaziyet tutuyor.
İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlak'ın me'muru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlak'tan kesilse; o vakit o zerreye, herşey'i görür bir göz, herşey'e muhit bir şuur vermek lâzımdır.
Elhasıl: Nasıl şu katrelerde ve camın zerreciklerinde olan güneşcikler ve çeşit çeşit renkler, Güneşin cilve-i aksine ve in'ikâsının tecellisine verilmezse, birtek Güneşe mukabil nihayetsiz güneşleri kabûl etmek lazım gelir. Muhal ender muhal bir hurafeyi kabûl etmek iktizâ eder. Aynen bunun gibi, eğer herşey Kadîr-i Mutlak'a verilmezse, birtek Allah'a mukabil nihayetsiz; belki zerrat-ı kâinat adedince ilâhları kabûl etmek gibi, yüz derece muhal içindeki bir muhali mevcut kabûl etmek gibi bir divânelik hezeyanına düşmek lâzım gelir.
Elhasıl: Her bir zerreden üç pencere, Şems-i Ezelî'nin Nur'u Vahdaniyyetine ve Vücub-u Vücûduna açılır.
Birinci Pencere: Herbir zerre; bir nefer gibi askerî dairelerinin her birinde, yâni takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda her birisinde bir nisbeti, o nisbete göre bir vazifesi ve vazifeye göre nizamı dairesinde bir hareketi olduğu gibi...
Hem meselâ: Senin gözbebeğindeki o câmid zerrecik dahi, senin gözünde, başında, vücûdunda ve kuvve-i müvellide,kuvve-i câzibe, kuvve-i dâfia, kuvve-i musavvire gibi deveran-ı deme ve his ve harekeye hizmet eden evride ve şerayin vesair âsâblarda, hem senin nev'inde, ilââhir.. birer nisbeti, birer vazifesi bulunduğunu, bilbedâhe bir Kadîr-i Ezelî'nin eser-i sun'u ve memur-u muvazzafı ve taht-ı tedbirinde olduğunu, kör olmayan göze gösterir.
İkinci Pencere: Havadaki her bir zerre; her bir çiçeği, her bir meyveyi ziyaret edebilir. Hem her çiçeğe, her meyveye girer işleyebilir. Eğer herşey'i görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlak'ın memur-u musahharı olmasa, o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihazatını ve yapılmasını ve ayrı ayrı san'atlarını ve onlara giydirilen suretlerin terziliğini ve hıyatat-ı kâmile-i muhita-i san'atını bilmek lâzım gelir. İşte şu zerre, bir Güneş gibi bir nur-u tevhîd'in şuaını gösteriyor. Ziyayı, havaya; mâi, turâba kıyas et.
Zâten eşyanın asıl menşe'leri, şu dört maddedir: Yeni hikmetle, müvellid-ül-mâ, müvellid-ül-humuza, karbon, azottur ki, bu anâsır evvelki unsurların eczalarıdır.
Ses Yok