Tılsımlar Mecmuası | Yirmiyedinci Söz'ün Zeyli Sahabeler Hakkındadır | 101
(94-102)
Elcevab: Otuzikinci Söz'ün İkinci ve Üçüncü Mevkıflarında, gayet kat'î isbat edilmiştir ki: Dünyanın âhirete bakan yüzüyle, Esmâ-i İlâhiyyeye mukabil olan yüzünü sevmek; sebeb-i noksaniyyet değil, belki medar-ı kemâldir ve o iki yüzde ne kadar ileri gitse, daha ziyade ibadet ve mârifetullah'da ileri gider. Sahabelerin dünyası ise, işte o iki yüzdedir. Dünyayı âhiret mezraası görüp, ekip biçmişler. Mevcudatı, Esmâ-i İlâhiyyenin âyinesi görüp, müştakane temaşa edip bakmışlar. Fena-i dünya ise, fâni yüzüdür ki, insanın hevesatına bakar.
Üçüncü Sual: Tarikatlar, hakikatların yollarıdır. Tarikatların içerisinde en meşhur ve en yüksek ve cadde-i kübra iddia olunan tarîk-ı Nakşbendî hakkında, o tarikatın kahramanlarından ve imamlarından bâzıları esasını böyle târif etmişler.Demişler ki: دَرْطَرِيقِ نَقْشِبَنْدِى لاَزِمْ آمَدْ ارِتَرْكْ : تَزْكِ دُنْيَا تَزْكِ عُقْبَى تَرْكِ هَسْتِى تَرْكْ Yâni, tarîk-ı Nakşîde dört şey'i bırakmak lâzım. Hem dünyayı, hem nefis hesabına âhireti dahi maksud-u hakikî yapmamak, hem vücudunu unutmak, hem ucbe, fahre girmemek için bu terkleri düşünmemektir. Demek hakikî mârifetullah ve kemalât-ı insaniyye terk-i mâsiva ile olur?
Elcevab: Eğer, insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı; bütün mâsivayı terk, hattâ esma ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakk'ın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakt insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifedar letâifi ve hâssaları vardır. İnsan-ı kâmil odur ki: Bütün o letâif-i; kendilerine mahsus ayrı ayrı tarîk-ı ubûdiyyette, hakikat cânibine sevketmek ile, sahabe gibi geniş bir dairede, zengin bir surette.. kalb bir kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün. Yoksa kalb, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başiyle gitmek, medar-ı iftihar değil, belki netice-i ıztırardır.
Dördüncü Sual: Sahabelere karşı iddia-yı rüçhan nereden çıkıyor? Kim çıkarıyor? Şu zamanda, bu mes'eleyi medar-ı bahsetmek nedendir? Hem Müçtehidîn-i İzâma karşı müsavat dâva etmek neden ileri geliyor?
Elcevab: Şu mes'eleyi söyliyen iki kısımdır. bir kısmı, sâfi ehl-i diyanet ve ehl-i ilmdir ki; bâzı ehâdîsi görmüşler, şu zamanda ehl-i takvâ ve salâhatı teşvik ve terğib için öyle mebhaslar açıyorlar. Bu kısma karşı
Üçüncü Sual: Tarikatlar, hakikatların yollarıdır. Tarikatların içerisinde en meşhur ve en yüksek ve cadde-i kübra iddia olunan tarîk-ı Nakşbendî hakkında, o tarikatın kahramanlarından ve imamlarından bâzıları esasını böyle târif etmişler.Demişler ki: دَرْطَرِيقِ نَقْشِبَنْدِى لاَزِمْ آمَدْ ارِتَرْكْ : تَزْكِ دُنْيَا تَزْكِ عُقْبَى تَرْكِ هَسْتِى تَرْكْ Yâni, tarîk-ı Nakşîde dört şey'i bırakmak lâzım. Hem dünyayı, hem nefis hesabına âhireti dahi maksud-u hakikî yapmamak, hem vücudunu unutmak, hem ucbe, fahre girmemek için bu terkleri düşünmemektir. Demek hakikî mârifetullah ve kemalât-ı insaniyye terk-i mâsiva ile olur?
Elcevab: Eğer, insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı; bütün mâsivayı terk, hattâ esma ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakk'ın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakt insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifedar letâifi ve hâssaları vardır. İnsan-ı kâmil odur ki: Bütün o letâif-i; kendilerine mahsus ayrı ayrı tarîk-ı ubûdiyyette, hakikat cânibine sevketmek ile, sahabe gibi geniş bir dairede, zengin bir surette.. kalb bir kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün. Yoksa kalb, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başiyle gitmek, medar-ı iftihar değil, belki netice-i ıztırardır.
Dördüncü Sual: Sahabelere karşı iddia-yı rüçhan nereden çıkıyor? Kim çıkarıyor? Şu zamanda, bu mes'eleyi medar-ı bahsetmek nedendir? Hem Müçtehidîn-i İzâma karşı müsavat dâva etmek neden ileri geliyor?
Elcevab: Şu mes'eleyi söyliyen iki kısımdır. bir kısmı, sâfi ehl-i diyanet ve ehl-i ilmdir ki; bâzı ehâdîsi görmüşler, şu zamanda ehl-i takvâ ve salâhatı teşvik ve terğib için öyle mebhaslar açıyorlar. Bu kısma karşı
Ses Yok