Tılsımlar Mecmuası | Yirmiyedinci Söz'ün Zeyli Sahabeler Hakkındadır | 99
(94-102)
Üçüncü Vecih: Fazilet-i a'mâl ve sevab-ı ef'âl ve fazilet-i uhreviyye cihetinde sahabelere yetişilmez. Çünki, nasıl bir asker bâzı şerait dahilinde, mühim ve mahuf bir mevkide, bir saat nöbette, bir sene ibadet kadar bir fazilet kazanabilir ve bir dakikada bir kurşunu yemekle, en ekall kırk günde ancak kazanılacak velâyet derecesi gibi bir makama çıkıyor. Öyle de, sahabelerin te'sis-i İslâmiyette ve neşr-i ahkâm-ı Kur'aniyyede hizmetleri ve İslâmiyyet için bütün dünyaya ilân-ı harb etmeleri o kadar yüksektir ki, bir dakikasına başkaları bir senede yetişemez. Hattâ denilebilir ki; bütün dakikaları, -o hizmet-i kudsiyyede- o şehid olan neferin dakikası gibidir. Bütün saatleri, müdhiş bir makamda bir saat nöbet tutan fedakâr bir neferin nöbeti gibidir ki; amel az, üçreti çok, kıymeti yüksektir. Evet, sahabeler madem İslâmiyetin te'sisinde ve envar-ı Kur'aniyyenin neşrinde, saff-ı evvel teşkil ediyorlar. الَسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ sırrınca, bütün ümmetin hasenatından onlara hisse çıkar. Ümmetin اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اَلِهِ وَاَصْحَابِهِ demesiyle; sahabelerin, bütün ümmetin hasenatından hissedarlıklarını gösteriyor. Hem nasılki, bir ağacın kökündeki küçük bir meziyet; ağacın dallarında büyük bir suret alır, büyük bir daldan daha büyüktür. Hem nasılki, mebde'de küçük bir irtifa; gittikçe bir yekûn teşkil eder. Hem nasılki nokta-i merkeziyyeye yakın bir iğne ucu kadar bir ziyadelik; daire-i muhîtada, bâzan bir metre kadar ziyadeye mukabil geliyor. Aynen şu dört misal gibi.. sahabeler, İslâmiyetin şecere-i nûraniyyesinin köklerinden, esaslarından oldukları, hem bina-yı İslâmiyetin hutut-u nurâniyyesinin mebde'inde, hem cemaat-ı İslâmiyyenin imamlarından ve adedlerinin evvellerinde, hem Şems-i Nübüvvet ve Sirâc-ı Hakikatın merkezine yakın olduklarından; az amelleri çoktur, küçük hizmetleri büyüktür. Onlara yetişmek için, hakikî sahabe olmak lâzım geliyor.
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الَّذِى قَالَ اَصْحَابِى كَالنُّجُومِ بِاَيِّهِمْ اِقْتَدَيْتُمْ اِهْتَدَيْتُمْ وَخَيْرُ الْقُرُونِ قَرْنِىوَعَلَى وَاَلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَآ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَآ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Ses Yok