Tılsımlar Mecmuası | Yirmiyedinci Söz'ün Zeyli Sahabeler Hakkındadır | 100
(94-102)
Sual: Deniliyor ki: Sahabeler Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm'ı gördüler, sonra îman ettiler. Biz ise görmeden îman ettik. Öyle ise îmanımız daha kavîdir. Hem, kuvvet-i îmanımıza delâlet eden rivayet var?
Elcevab: Sahbeler o zamanda, efkâr-ı âmme-i âlem hakaik-ı İslâmiyyeye muârız ve muhalif iken; -sahabeler- yalnız sûret-i insâniyyede Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm'ı görüp, bâzan mu'cizesiz olarak, öyle bir îman getirmişler ki; bütün efkâr-ı âmme-i âlem, onların îmanlarını sarsmıyordu. Şüphe değil, bâzısına vesvesede vermezdi. Sizler iseniz kendi îmanınızı, sahabelerin îmanlariyle müvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i İslâmiyye, îmanınıza kuvvet ve sened olduğu halde; Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm'ın şecere-i tûba-i nübüvvetinin çekirdeği olan beşeriyyeti ve suret-i cismaniyyesini değil.. belki umum envar-ı İslâmiyye ve hakaik-ı Kur'aniyye ile nuranî, muhteşem şahs-ı mânevîsini, bin mu'cizat ile muhat olarak akıl gözüyle gördüğünüz halde, bir Avrupa feylezofunun sözüyle vesveseye ve şüpheye düşen îmanınız nerede! Bütün âlem-i küfrün ve Nasara ve Yehûdun ve feylesofların hücumlarına karşı sarsılmayan sahabelerin imanları nerede! Hem, sahabelerin kuvvet-i îmanlarını gösteren ve îmanlarının tereşşuhatı olan şiddet-i takvaları ve kemâl-i salâhatları nerede! Ey müddeî! Senin şiddet-i za'fından, ferâizi tamamiyle senden göstermiyen sönük îmanın nerede! Amma, Hadîsde vârid olan ki, "Âhirzamanda beni görmiyen ve îman getiren, daha ziyade makbuldür" meâlindeki rivayet, hususî fazilete dâirdir. Has, bâzı eşhas hakkındadaır. Bahsimiz ise, fazilet-i külliye ve ekseriyet itibariyledir.
İkinci Sual Diyorlar ki: Ehl-i velâyet ve ashab-ı kemalât, dünyayı terketmişler. Hattâ, Hadîsde var ki: "Dünya muhabbeti bütün hatâların başıdır." Halbuki, sahabeler dünyaya pek çok girmişler. Terk-i dünya değil, belki bir kısım sahabe, o zamanın ehl-i medeniyetinden daha ileri gitmişler. Nasıl oluyor ki, böyle sahabelerin en ednâsına, en büyük bir veli kadar kıymeti var, diyorsunuz?
Elcevab: Sahbeler o zamanda, efkâr-ı âmme-i âlem hakaik-ı İslâmiyyeye muârız ve muhalif iken; -sahabeler- yalnız sûret-i insâniyyede Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm'ı görüp, bâzan mu'cizesiz olarak, öyle bir îman getirmişler ki; bütün efkâr-ı âmme-i âlem, onların îmanlarını sarsmıyordu. Şüphe değil, bâzısına vesvesede vermezdi. Sizler iseniz kendi îmanınızı, sahabelerin îmanlariyle müvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i İslâmiyye, îmanınıza kuvvet ve sened olduğu halde; Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm'ın şecere-i tûba-i nübüvvetinin çekirdeği olan beşeriyyeti ve suret-i cismaniyyesini değil.. belki umum envar-ı İslâmiyye ve hakaik-ı Kur'aniyye ile nuranî, muhteşem şahs-ı mânevîsini, bin mu'cizat ile muhat olarak akıl gözüyle gördüğünüz halde, bir Avrupa feylezofunun sözüyle vesveseye ve şüpheye düşen îmanınız nerede! Bütün âlem-i küfrün ve Nasara ve Yehûdun ve feylesofların hücumlarına karşı sarsılmayan sahabelerin imanları nerede! Hem, sahabelerin kuvvet-i îmanlarını gösteren ve îmanlarının tereşşuhatı olan şiddet-i takvaları ve kemâl-i salâhatları nerede! Ey müddeî! Senin şiddet-i za'fından, ferâizi tamamiyle senden göstermiyen sönük îmanın nerede! Amma, Hadîsde vârid olan ki, "Âhirzamanda beni görmiyen ve îman getiren, daha ziyade makbuldür" meâlindeki rivayet, hususî fazilete dâirdir. Has, bâzı eşhas hakkındadaır. Bahsimiz ise, fazilet-i külliye ve ekseriyet itibariyledir.
İkinci Sual Diyorlar ki: Ehl-i velâyet ve ashab-ı kemalât, dünyayı terketmişler. Hattâ, Hadîsde var ki: "Dünya muhabbeti bütün hatâların başıdır." Halbuki, sahabeler dünyaya pek çok girmişler. Terk-i dünya değil, belki bir kısım sahabe, o zamanın ehl-i medeniyetinden daha ileri gitmişler. Nasıl oluyor ki, böyle sahabelerin en ednâsına, en büyük bir veli kadar kıymeti var, diyorsunuz?
Ses Yok