Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 104
(103-122)
mesafe o kadar ince ve kısadır ki, bürhan ile göstermeye lüzum kalmaz. Hadd ü hesaba gelmeyen ehl-i keşfin ve şuhûdun onlarla temas etmeleri, hattâ ehl-i keşf-el-kuburun onları görmeleri, hattâ bir kısım avamın da onlarla muhabereleri ve umumun da rü'ya-yı sâdıkada onlarla münasebet peyda etmeleri, muzaaf tevatürler suretinde âdeta beşerin ulûm-u müteârifesi hükmüne geçmiştir. Fakat şu zamanda maddiyyun fikri herkesi sersem ettiğinden, en bedîhî bir şeyde zihinlere vesvese vermiş. İşte şöyle vesveseleri izale için hads-i kalbînin ve iz'an-ı aklînin pek çok menba'larından, bir mukaddime ile dört menbaına işaret edeceğiz.
Yine Onuncu Söz'ün Altıncı Hakikatında isbat edildiği gibi; değil ruh-u beşer, hattâ en basit tabakat-ı mevcudat dahi, fena için yaratılmamışlar; bir nevi bekaya mazhardırlar. Hattâ, ruhsuz ehemmiyetsiz bir çiçek dahi, vücud-u zâhirîden gitse, bin vecihle bir nevi bekaya mazhardır. Çünki: Sureti, hadsiz hâfızalarda bâkî kalır. Kanun-u teşekkülâtı, yüzer tohumcuklarında beka bulup devam eder. Madem bir parçacık ruha benzeyen o çiçeğin kanun-u teşekkülü, timsal-i sureti, bir Hafîz-i Hakîm tarafından ibka ediliyor. Dağdağalı inkılâblar içinde kemâl-i intizam ile zerrecikler gibi tohumlarında muhafaza ediliyor, bâkî kalır. Elbette, gayet cem'iyyetli ve gayet yüksek bir mahiyete mâlik ve hâricî vücud giydirilmiş ve zîşuûr ve zîhayat ve nûranî kanun-u emrî olan ruh-u beşer, ne derece kat'iyyetle bekaya mazhar ve ebediyyetle merbut ve sermediyyetle alâkadar olduğunu anlamazsan, nasıl "Zîşuur bir insanım diyebilirsin?Evet, koca bir ağacın bir derece ruha benziyen programını ve ve kanun-u teşekkülâtını, bir nokta gibi en küçük çkirdekte dercedip muhafaza eden bir Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl, bir Zât-ı Hafîz-i Bîzeval hakkında: "Vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder" denillir mi!
BİRİNCİ MENBA': Enfüsîdir. Yâni, herkes hayatına ve nefsine dikkat etse, bir ruh-u bâkîyi anlar. Evet her bir ruh, kaç sene yaşamış ise
MUKADDİME
Onuncu Söz'ün Dördüncü Hakikatında isbat edildiği gibi; ebedî, sermedî, misilsiz bir cemâl, elbette âyinedar müştakının ebediyyetini ve bekasını ister. Hem kusursuz, ebedî bir kemâl-i san'at, mütefekkir dellâlının devamını taleb eder. Hem nihayetsiz bir rahmet ve ihsan, muhtaç müteşekkirlerinin devam-ı tena'umlarını iktiza eder. İşte, o âyinedâr müştak, o dellâl mütefekkir, o muhtaç müteşekkir; en başta ruh-u insânîdir. Öyle ise, ebed-ül-âbâd yolunda; o cemâl, o kemâl, o rahmete refakat edecek, bâkî kalacaktır.Yine Onuncu Söz'ün Altıncı Hakikatında isbat edildiği gibi; değil ruh-u beşer, hattâ en basit tabakat-ı mevcudat dahi, fena için yaratılmamışlar; bir nevi bekaya mazhardırlar. Hattâ, ruhsuz ehemmiyetsiz bir çiçek dahi, vücud-u zâhirîden gitse, bin vecihle bir nevi bekaya mazhardır. Çünki: Sureti, hadsiz hâfızalarda bâkî kalır. Kanun-u teşekkülâtı, yüzer tohumcuklarında beka bulup devam eder. Madem bir parçacık ruha benzeyen o çiçeğin kanun-u teşekkülü, timsal-i sureti, bir Hafîz-i Hakîm tarafından ibka ediliyor. Dağdağalı inkılâblar içinde kemâl-i intizam ile zerrecikler gibi tohumlarında muhafaza ediliyor, bâkî kalır. Elbette, gayet cem'iyyetli ve gayet yüksek bir mahiyete mâlik ve hâricî vücud giydirilmiş ve zîşuûr ve zîhayat ve nûranî kanun-u emrî olan ruh-u beşer, ne derece kat'iyyetle bekaya mazhar ve ebediyyetle merbut ve sermediyyetle alâkadar olduğunu anlamazsan, nasıl "Zîşuur bir insanım diyebilirsin?Evet, koca bir ağacın bir derece ruha benziyen programını ve ve kanun-u teşekkülâtını, bir nokta gibi en küçük çkirdekte dercedip muhafaza eden bir Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl, bir Zât-ı Hafîz-i Bîzeval hakkında: "Vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder" denillir mi!
BİRİNCİ MENBA': Enfüsîdir. Yâni, herkes hayatına ve nefsine dikkat etse, bir ruh-u bâkîyi anlar. Evet her bir ruh, kaç sene yaşamış ise
Ses Yok