Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 105
(103-122)
o kadar beden değiştirdiği halde, bilbedâhe aynen bâkî kalmıştır. Öyle ise: Madem cesed gelip geçicidir. Mevt ile bütün bütün çıplak olmak dahi ruhun bekasına te'sir etmez ve mahiyyetini de bozmaz. Yalnız müddet-i hayatta tedricî, cesed libasını değiştiriyor. Mevtte ise birden soyunur. Gayet kat'î bir hads ile, belki müşahede ile sabittir ki, cesed ruh ile kaimdir. Öyle ise ruh, onun ile kaim değildir. Belki ruh, binefsihî kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun istiklâliyyetine halel vermez. Belki cesed, ruhun hânesi ve yuvasıdır, libası değil. Belki ruhun libası, bir derece sabit ve letâfetçe ruha münasib bir gılâf-ı lâtifi ve bir beden-i misâlîsi vardır. öyle ise, mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz, yuvasından çıkar, beden-i misâlîsini giyer.
İKİNCİ MENBA': Âfâkîdir.Yâni, mükerrer müşâhedat ve müteaddit vâkıat ve kerrat ile münasebattan neş'et eden bir nevi hükm-ü tecrübîdir. Evet, tek bir ruhun ba'delmemat bekası anlaşılsa, şu ruh nev'inin külliyyetle bekasını istilzam eder. Zîra fenn-i mantıkça kat'îdir ki: Zâtî bir hassa, birtek ferdde görünse; bütün efratta dahi o hassanın vücuduna hükmedilir. Çünki: Zâtîdir. Zâtî olsa, her ferdde bulunur. Halbuki, değil bir fert, belki o kadar hadsiz, o kadar hesaba, hasre gelmez müşahedata istinad eden âsâr ve beka-i ervaha delâlet eden emarat, o derece kat'îdir ki, bize nasıl Yeni Dünya, yâni Amerika var ve orada insanlar bulunur; o insanların vücudlarına hiç vehim hatıra gelmez. Öyle de şüphe kabul etmez ki, şimdi âlem-i melekût ve ervahta; ölmüş, vefat etmiş insanların ervahı pekçok kesretle vardır ve bizimle münasebettardırlar. Mânevî hedâyâmız onlara gidiyor. Onların nûranî feyizleri de bizlere geliyor. Hem hads-i kat'î ile vicdanen hissedilebilir ki; insan öldükten sonra esaslı bir ciheti bâkidir. O esas ise ruhdur. Ruh ise tahrib ve inhilale maruz değil. Çünki: Basittir, vahdeti var. Tahrib ve inhilâl ve bozulmak ise; kesret ve terkib edilmiş şeylerin şe'nidir. sâbıkan beyan ettiğimiz gibi; hayat, kesrette bir tarz-ı vahdeti te'min eder, bir nevi bekaya sebebiyet verir. Demek vahdet ve beka, ruhta esastır ki, ondan kesrete sirayet eder. Ruhun fenası, ya tahrib ve inhilâl iledir. O tahrib ve inhilâl ise, vahdet yol vermez ki girsin, besâtet bırakmaz ki bozsun. Veyahut îdam iledir. İdam ise, Cevvâd-ı Mutlak'ın hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu bırakmaz ki, verdiği ni'met-i vücudu, o ni'met-i vücuda pek müştak ve lâyık olan ruh-u insânîden geri alsın.
ÜÇÜNCÜ MENBA':Ruh; zîhayat, zîşuur, nurânî, vücud-u hâricî giydirilmiş, câmi', hakikatdar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanun-u
Ses Yok