Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 107
(103-122)
Hem harab-ı âlem, mevt-i dünya mümkündür. Hem vâki olacaktır. Yeniden ihya-yı âlem ve haşir, mümkündür. Hem vâki olacaktır. İşte bu altı mes'eleyi, birer birer aklı ikna edecek muhtasar bir tarzda beyan edeceğiz. Zaten Onuncu Söz'de kalbi, îman-ı kâmil derecesine çıkaracak derecede bürhanlar zikredilmiştir. Şurada ise, yalnız aklı ikna edecek, susturacak, Eski Said'in "Nokta Risalesi"ndeki beyanatı tarzında bahsedeceğiz.
Evet saadet-i ebediyyeye muktazî mevcuttur. O muktazînin vücuduna delâlet eden burhan-ı kat'î "ON MENBA' VE MEDAR" dan süzülen bir hadsdir.
BİRİNCİ MEDAR: Dikkat edilse, şu kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir intizam-ı kasdî vardır. Her cihette reşahat-ı ihtiyar ve lemaat-ı kasd görünür. Hattâ, herşeyde bir nûr-u kasd, her şe'nde bir ziyay-ı irâde, her harekette bir lem'a-i ihtiyar, her terkibde bir şûle-i hikmet, semeratının şehadetiyle nazar-ı dikkate çarpıyor. İşte, eğer saadet-i ebediyye olmazsa, şu esaslı nizam, bir sûret-i zaîfe-i vâhiyeden ibaret kalır. Yalancı, esassız bir nizam olur. Nizam ve intizamın ruhu olan mâneviyat ve revabıt ve niseb, hebâ olup gider. Demek, nizamı nizam eden, saadet-i ebediyyedir. Öyle ise, nizam-ı âlem, saadet-i ebediyyeye işaret ediyor.
İKİNCİ MEDAR: Hilkat-i kâinatta bir hikmet-i tâmme görünüyor. Evet, inâyet-i Ezeliyyenin timsâli olan hikmet-i İlâhiyye, kâinatın umumunda gösterdiği maslahatların riayeti ve hikmetlerin iltizamı lisanı ile saadet-i ebediyyeyi ilân eder. Çünki: Saadet-i ebediyye olmazsa, şu kâinatta bilbedâhe sabit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir. Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı, bu hakikatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada ihtisar ederiz.
ÜÇÜNCÜ MEDAR:Akıl ve hikmet ve istikrâ ve tecrübenin şehadetleri ile sabit olan hilkat-ı mevcudattaki adem-i abesiyyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyyeye işaret eder. Fıtratta israf ve hilkatta abesiyyet olmadığına delil, Sâni-i Zülcelâlin herşey'in hilkatinde en kısa yolu ve en yakın ciheti ve en hafif sureti ve en güzel keyfiyyeti ihtiyar ve intihab etmesidir ve bâzan bir şey'i, yüz vazife ile tavzif etmesidir ve bir ince şey'e bin meyve ve gayeleri takmasıdır. Madem israf yok ve abesiyyet olmaz, elbette saadet-i ebediyye olacaktır. Çünki: Dönmemek üzere adem, herşey'i abes eder, herşey israf olur.Umum fıtratta, ezcümle insanda, Fenn-i Menâfi-ül-âza şehadetiyle sabit olan adem-i israf gösteriyor ki;
Evet saadet-i ebediyyeye muktazî mevcuttur. O muktazînin vücuduna delâlet eden burhan-ı kat'î "ON MENBA' VE MEDAR" dan süzülen bir hadsdir.
BİRİNCİ MEDAR: Dikkat edilse, şu kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir intizam-ı kasdî vardır. Her cihette reşahat-ı ihtiyar ve lemaat-ı kasd görünür. Hattâ, herşeyde bir nûr-u kasd, her şe'nde bir ziyay-ı irâde, her harekette bir lem'a-i ihtiyar, her terkibde bir şûle-i hikmet, semeratının şehadetiyle nazar-ı dikkate çarpıyor. İşte, eğer saadet-i ebediyye olmazsa, şu esaslı nizam, bir sûret-i zaîfe-i vâhiyeden ibaret kalır. Yalancı, esassız bir nizam olur. Nizam ve intizamın ruhu olan mâneviyat ve revabıt ve niseb, hebâ olup gider. Demek, nizamı nizam eden, saadet-i ebediyyedir. Öyle ise, nizam-ı âlem, saadet-i ebediyyeye işaret ediyor.
İKİNCİ MEDAR: Hilkat-i kâinatta bir hikmet-i tâmme görünüyor. Evet, inâyet-i Ezeliyyenin timsâli olan hikmet-i İlâhiyye, kâinatın umumunda gösterdiği maslahatların riayeti ve hikmetlerin iltizamı lisanı ile saadet-i ebediyyeyi ilân eder. Çünki: Saadet-i ebediyye olmazsa, şu kâinatta bilbedâhe sabit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir. Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı, bu hakikatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada ihtisar ederiz.
ÜÇÜNCÜ MEDAR:Akıl ve hikmet ve istikrâ ve tecrübenin şehadetleri ile sabit olan hilkat-ı mevcudattaki adem-i abesiyyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyyeye işaret eder. Fıtratta israf ve hilkatta abesiyyet olmadığına delil, Sâni-i Zülcelâlin herşey'in hilkatinde en kısa yolu ve en yakın ciheti ve en hafif sureti ve en güzel keyfiyyeti ihtiyar ve intihab etmesidir ve bâzan bir şey'i, yüz vazife ile tavzif etmesidir ve bir ince şey'e bin meyve ve gayeleri takmasıdır. Madem israf yok ve abesiyyet olmaz, elbette saadet-i ebediyye olacaktır. Çünki: Dönmemek üzere adem, herşey'i abes eder, herşey israf olur.Umum fıtratta, ezcümle insanda, Fenn-i Menâfi-ül-âza şehadetiyle sabit olan adem-i israf gösteriyor ki;
Ses Yok