Sözler | OnBirinci Söz | 129
(120-129)

Şimdi senin hayatının sûreti ve tarz-ı vazifesi şudur ki:

Hayatın, bir kelime-i mektûbedir. Kalem-i kudretle yazılmış hikmetnümâ bir sözdür. Görünüp ve işitilip, Esmâ-i Hüsnâya delâlet eder. İşte hayatının sûreti bu gibi emirlerdir.

Şimdi hayatının sırr-ı hakîkatı şudur ki: Tecellî-i Ehadiyyete, cilve-i Samediyyete, âyineliktir. Yâni bütün âleme tecelli eden esmânın nokta-i mihrâkiyesi hükmünde bir câmiiyyetle Zât-ı Ehad-i Sâmed’e âyineliktir.

Şimdi hayatının saadet içindeki kemâli ise: Senin hayatının âyinesinde temessül eden Şems-i Ezelî’nin envârını hissedip sevmektir. Zîşuur olarak Ona şevk göstermektir. Onun muhabbetiyle kendinden geçmektir. Kalbin göz bebeğinde aks-i nurunu yerleştirmektir. İşte bu sırdandır ki, seni â’lâ-yı illiyyîne çıkaran bir Hadîs-i Kudsînin meâl-i şerîfi olan:

denilmiştir.

İşte ey nefsim! Hayatının böyle ulvî gayâta müteveccih olduğu ve şöyle kıymetli hazîneleri câmî’ olduğu halde, hiç akıl ve insâfa lâyık mıdır ki: Hiç-ender-hiç olan muvakkat huzûzât-ı nefsâniyyeye, geçici lezâiz-i dünyeviyyeye sarfedip zâyi’ edersin! Eğer zâyi’ etmemek istersen, geçen temsil ve hakikata remzeden

sûresindeki kasem ve cevab-ı kasemi düşünüp amel et.

* * *
Dinle
-