İşte ey sersem arkadaş! Şu pâdişahın hazine-i hassasına mahsus bin nişan taşıyan şu nuranî ve muhteşem ve pek ciddî zâtın bütün kuvvetiyle, bütün memleketin ileri gelenlerinin taht-ı tasdikinde bahsettiği bir Zât-ı mu’ciznümâdan ve zikrettiği evsafından ve tebliğ ettiği evâmirinde, hiçbir vecihle hilaf ve hile bulunabilir mi! Bunda hilâf-ı hakikat kabilse; şu sarayı, şu lâmbaları, şu Cemâati hem vücûdlarını, hem hakikatlarını tekzib etmek lâzım gelir. Eğer haddin varsa buna karşı îtiraz parmağını uzat gör, nasıl parmağın bürhân kuvvetiyle kırılıp, senin gözüne sokulacak...
Gel, ey bir parça aklı başına gelen birader! Bütün onbir bürhân kuvvetinde bir bürhân daha göstereceğim. İşte bak: Yukarıdan inen ve herkes ona hayretinden veya hürmetinden kemâl-i dikkatle bakan, şu nuranî fermânâ (Hâşiye-23) bak. O bin nişanlı Zât, onun yanına durmuş, o fermanın mealini umuma beyân ediyor. İşte şu fermanın üslûbları öyle bir tarzda parlıyor ki, herkesin nazar-ı istihsanını celbediyor ve öyle ciddî, ehemmiyetli mes’eleleri zikrediyor ki, herkes kulak vermeye mecbur oluyor. Çünki bütün bu memleketi idare eden ve bu sarayı yapan ve bu acaibi izhar eden Zâtın şuunatını, ef’alini, evâmirini, evsafını birer birer beyân ediyor. O fermanın heyet-i umumiyyesinde bir turra-i âzam olduğu gibi, bak herbir satırında, herbir cümlesinde taklid edilmez bir turra olduğu misillü, ifade ettiği mânâlar, hakikatlar, emirler, hikmetler üstünde dahi, O zâta mahsus birer ma’nevî hâtem hükmünde ona has bir tarz görünüyor.
Elhasıl: O Ferman-ı âzam, güneş gibi O Zât-ı âzam’ı gösterir; kör olmayan görür...
İşte ey arkadaş! Aklın başına gelmiş ise, bu kadar kâfi... Eğer bir sözün varsa, şimdi söyle. O inadçı adam cevaben dedi ki: “Ben, senin bu bürhânlarına karşı yalnız derim: “Elhamdülillâh inandım. Hem güneş gibi parlak ve gündüz gibi aydın bir tarzda inandım ki: Şu memleketin tek bir Mâlik-i Zülkemâli, şu âlemin tek bir Sahib-i Zülcelâli, şu sarayın tek bir Sâni’-i Zülcemâli bulunduğunu kabûl ettim. Allah senden razı olsun ki, beni eski inadımdan ve divaneliğimden kurtardın. Getirdiğin bürhânların herbirisi tek başıyla bu hakikati göstermeye kâfi idi. Fakat, herbir bürhân geldikçe, daha revnakdar, daha şirin, daha hoş, daha nuranî, daha güzel mârifet tabakaları, tanımak perdeleri, muhabbet pencereleri açıldığı için bekledim, dinledim.”
Hâşiye-23: Nuranî ferman Kur’ana ve üstündeki turra ise i’câzına işarettir.