Sözler | Yirmiİkinci Söz | 295
(279-310)

Meselâ görsen: Hârika-pişe bir zât, bir dirhem pamuktan yüz top çuha ve ipek veya patiska gibi mütenevvi sâir kumaşları o tek dirhem pamuktan nescetmekle beraber; helva, baklava gibi çok taamları dahi ondan yapıyor. Sonra görsen ki o zât, demiri ve taşı, balı ve yağı, suyu ve toprağı avucuna alır, bir güzel altun yapar. Elbette kat’iyyen hükmedeceksin ki o zât, öyle kendine has bir san’ata mâliktir; bütün anasır-ı arziyye, O’nun emrine musahhar ve bütün mevalid-i türabiyye, O’nun hükmüne bakar. Evet hayattaki tecelli-i kudret ve hikmet, bu misâlden bin derece daha acibdir.

İşte hayat üstündeki çok sikkelerden birtek sikke...

ÜÇÜNCÜ LEM’A: Bak, şu kâinat-ı seyyalede, şu mevcûdât-ı seyyarede cevelan eden zîhayatlara! Göreceksin ki: Bütün zîhayatlardan herbir zîhayat üstünde Hayy-ı Kayyum’un koyduğu çok hâtemleri vardır. O hâtemlerden bir hâtemi şudur ki: O zîhayat, meselâ şu insân, âdeta kâinatın bir misâl-i musağğarı, şecere-i hilkatin bir semeresi ve şu âlemin bir çekirdeği gibi ki, envâ’-ı âlemin ekser nümûnelerini câmidir. Güya o zîhayat bütün kâinattan gayet hassas mîzanlarla süzülmüş bir katredir. Demek, şu zîhayatı halketmek ve ona Rab olmak, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutmak lâzımgelir.

İşte, eğer aklın evhamda boğulmamış ise anlarsın ki: Bir kelime-i kudreti, meselâ bal arısını ekser eşyaya bir nevi küçük fihriste yapmak ve bir sahifede meselâ “insânda” şu kitab-ı kâinatın ekser mes’elelerini yazmak, hem bir noktada, meselâ küçücük “incir çekirdeğinde” koca incir ağacının programını dercetmek ve bir harfte, meselâ “Kalb-i beşerde” şu âlem-i kebirin safahatında tecelli ve ihâta eden bütün Esmânın âsârını göstermek ve bir mercimek tanesi kadar mevki tutan “kuvve-i hâfıza-i insânîyyede” bir kütüphane kadar yazı yazdırmak ve bütün hâdisat-ı kevniyyenin mufassal fihristesini o kuvvecikte dercetmek, elbette ve elbette Hâlık-ı Küll-i Şey’e has ve bu kâinatın Rabb-i Zülcelâl’ine mahsus bir hâtemdir.

İşte zîhayat üstünde olan pek çok hâtem-i Rabbanîden birtek hâtem, böyle nurunu gösterse ve onun âyâtını şöyle okuttursa, acaba birden bütün o hâtemlere bakabilsen, görebilsen:

demeyecek misin?

Dinle
-