Eğer o yüksek hakîkatları yakından temaşa etmek istersen, git fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. Ne diyorsunuz? de. Elbette “Yâ Celil, Yâ Celil, Yâ Aziz, Yâ Cebbar” dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. “Ne diyorsunuz?” de. Elbette “Ya Cemil, Ya Cemil, Ya Rahîm, Ya Rahîm” diyecekler (Hâşiye) . Semâyı dinle. Nasıl “Ya Celil-i Zülcemâl” diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl “Ya Cemîl-i Zülcelâl” diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl “Ya Rahmân, Ya Rezzak” diyorlar. Bahardan sor. Bak nasıl, “Ya Hannan, Ya Rahmân, Ya Rahîm, Ya Kerim, Ya Lâtif, Ya Atûf, Ya Mûsavvir, Ya Münevvir, Ya Muhsin, Ya Müzeyyin” gibi çok Esmâyı işiteceksin. Ve insân olan bir insândan sor. Bak nasıl bütün Esmâ-i Hüsnâyı okuyor ve cephesinde yazılı. Sen de dikkat etsen okuyabilirsin. Güya kâinat, azîm bir musika-i zikriyyedir. En küçük nağme, en gür nağamata karışmakla, haşmetli bir letafet veriyor. Ve hâkezâ kıyas et. Fakat çendan insân bütün esmâya mazhardır, fakat kâinatın tenevvüünü ve melâikenin ihtilâf-ı ibâdâtını intâc eden tenevvü-ü esmâ, insânların dahi bir derece tenevvüüne sebeb olmuştur. Enbiyânın ayrı ayrı şeriatleri, evliyanın başka başka tarîkatları, Asfiyanın çeşit çeşit meşrebleri şu sırdan neş’et etmiştir. Meselâ: İsa Aleyhisselâm, sâir Esmâ ile beraber Kadîr ismi onda daha galibdir. Ehl-i aşkta Vedud ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyâde hâkimdir.
Hâşiye: Hattâ bir gün kedilere baktım. Yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar. Hatırıma geldi: “Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübârek denilir?” Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarih bir sûrette “Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm” diyerek güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri, tâifesi nâmına reddedip yüzüme çarptı. Aklıma geldi: “Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur? Yoksa tâifesine mi âmmdır? Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir muterize mi münhasırdır? Yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?” Sonra sabahleyin başka kedileri dinledim. Çendan onun gibi sarih değil, fakat mütefâvit derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. Bidâyette hırhırları arkasında “Ya Rahîm” farkedilir. Git gide hırhırları, mırmırları, aynı “Ya Rahîm” olur. Mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur. Ağzını kapar, güzel “Ya Rahîm” çeker. Yanıma gelen ihvanlara hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler, “Bir derece işitiyoruz dediler.” Sonra kalbime geldi: “Acaba şu ismin vech-i tahsisi nedir? Ve ne için insân şivesiyle zikrederler, hayvan lisanıyla etmiyorlar?” Kalbime geldi: Şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nazik ve insâna karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o ni’mete bir hamd olarak, kelbin hilafına olarak esbabı bırakıp yalnız kendi Hâlık-ı Rahîm’inin rahmetini kendi âleminde ilân ile nevm-i gaflette olan insânları ikaz ve” Ya Rahîm” nidasıyla: Kimden meded gelir ve kimden rahmet beklenir, esbabperestlere ihtar ediyorlar.