Sözler | YirmiYedinci Söz | 482
(480-496)

Dördüncüsü: Nasılki bir cisimde, neşv ü nema için, tevessü’ meyli bulunur. O meyl-i tevessü’ ise, -çünki dâhildendir- vücûd ve cisim için bir tekemmüldür. Fakat, eğer hariçte tevsi’ için bir meyl ise, o vücûdun cildini yırtmaktır, tahrib etmektir; tevsi’ değildir. Öyle de, İslâmiyetin dairesine selef-i sâlihîn gibi takvâ-yı kâmile kapısıyla ve zaruriyât-ı diniyyenin imtisâli tarîkıyla dâhil olanlarda meyl-üt tevessü’ ve irade-i içtihad bulunsa; o kemâldir ve tekemmüldür. Yoksa, zaruriyâtı terk eden ve hayat-ı dünyeviyyeyi hayat-ı uhreviyyeye tercih eden ve felsefe-i maddiyye ile âlûde olanlardan olan o meyl-üt tevsi’ ve irade-i içtihad, vücûd-u İslâmiyyeyi tahrib ve boynundaki Şer’î zincirini çıkarmağa vesiledir.

Beşincisi: Üç nokta-i nazar, şu zamanın içtihadatını, arziye yapar, semâvîlikten çıkarıyor. Halbuki, Şeriat semâviyedir ve içtihadat-ı Şer’iyye dahi, onun ahkâm-ı mestûresini izhar ettiğinden semâviyyedirler.

Birincisi: Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise, tercihe sebebdir; îcaba, icada medâr değildir. İllet ise, vücûduna medârdır. Meselâ: Seferde namaz kasredilir, iki rek’at kılınır. Şu ruhsat-ı şer’iyyenin illeti seferdir, hikmeti ise, meşakkattir. Sefer bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünki illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz. İşte şu hakikatın aksine olarak, şu zamanın nazarı ise, maslahat ve hikmeti illet yerine ikame edip ona göre hükmediyor. Elbette böyle içtihadat arziyedir, semâvî değildir.

İkincisi: Şu zamanın nazarı, evvelâ ve bizzât saadet-i dünyeviyyeye bakıyor ve ahkâmları, ona tevcih ediyor. Halbuki Şeriatın nazarı ise, evvelâ ve bizzât saadet-i uhreviyyeye bakar. İkinci derecede -âhirete vesile olmak dolayısıyla- dünyanın saadetine nazar eder. Demek şu zamanın nazarı, ruh-u Şeriattan yabanidir. Öyle ise, Şeriat nâmına içtihad edemez.

Üçüncüsü:

kaidesi, yâni “Zaruret, haramı helâl derecesine getirir.” İşte şu kaide ise, küllî değil. Zaruret eğer haram yoluyla olmamış ise, haramı helâl etmeye sebebiyet verir. Yoksa sû’-i ihtiyarıyla, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helâl edemez, ruhsatlı ahkâmlara medâr olamaz, özür teşkil edemez. Meselâ: Bir adam sû’-i ihtiyarıyla, haram bir tarzda kendini sarhoş etse; tasarrufatı, ulemâ-i Şeriatça aleyhinde câridir, mâzur sayılmaz.

Dinle
-