Öyle ise, bilmüşâhede sâir nevilerde tekerrür eden bir çeşit kıyâ- metler ve haşirler; şu kıyâmet-i kübrâ-yı umumiyyede, her şahs-ı insânî aynıyla iade edilerek haşredilmesine remz eder, haber verir. Onuncu Söz’ün Dokuzuncu Hakîkatında iki kerre iki dört eder derecesinde kat’iyyet ile isbat edildiğinden burada ihtisar ederiz.
BEŞİNCİ MEDÂR: Beşerin cevher-i ruhunda derc edilmiş gayr-ı mahdud istidadat ve o istidadatta mündemiç olan gayr-ı mahsur kabi-liyetler ve o kabiliyetlerden neş’et eden hadsiz meyiller ve o hadsiz meyillerden hasıl olan nihayetsiz emeller ve o nihayetsiz emellerden tevellüd eden gayr-ı mütenâhî efkâr ve tasavvurat-ı insânîyye, şu âlem-i şehadetin arkasında bulunan saadet-i ebediyyeye elini uzatmış, ona gözünü dikmiş, o tarafa müteveccih olmuş olduğunu ehl-i tahkik görüyor. İşte hiç yalan söylemeyen fıtrat ve fıtrattaki şu kat’î ve şedid ve sarsılmaz meyl-i saadet-i ebediyye, saadet-i ebediyyenin tahakkukuna dair vicdana bir hads-i kat’î veriyor. Onuncu Söz’ün Onbirinci Hakîkatı, bu hakîkatı gündüz gibi gösterdiğinden kısa kesiyoruz.
ALTINCI MEDÂR: “Rahmân-ı Rahîm” olan şu mevcûdâtın Sâni’-i Zülcemâlinin rahmeti, saadet-i ebediyyeyi gösteriyor. Evet ni’meti ni’met eden, ni’meti nıkmetlikten halâs eden ve mevcûdâtı, firak-ı ebedîden hasıl olan vaveylâlardan kurtaran saadet-i ebediyyeyi; o rahmetin şe’nindendir ki; beşerden esirgemesin. Çünki: Bütün ni’metlerin re’si, reisi, gayesi, neticesi olan saadet-i ebediyye verilmezse, dünya öldükten sonra âhiret sûretinde dirilmezse, bütün ni’metler nıkmetlere tahavvül ederler. O tahavvül ise, bilbedâhe ve bizzarure ve umum kâinatın şehadetiyle muhakkak ve meşhud olan rahmet-i İlâhiyyenin vücûdunu inkâr etmek lâzım gelir. Halbuki Rahmet, güneşten daha parlak bir hakîkat-ı sâbitedir. Bak rahmetin cilvelerinden ve lâtif âsârından olan aşk ve şefkat ve akıl ni’metlerine dikkat et. Eğer firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezalîye, hayat-ı insânîyye incirar edeceğini farz etsen; görürsün ki: O lâtif muhabbet, en büyük bir musibet olur. O leziz şefkat, en büyük bir illet olur. O nuranî akıl, en büyük bir belâ olur. Demek rahmet, (çünki rahmettir) hicran-ı ebedîyi, muhabbet-i hakikîyyeye karşı çıkaramaz. Onuncu Söz’ün İkinci Hakîkatı, bu hakîkatı gayet güzel bir sûrette gösterdiğinden burada ihtisar edildi.
YEDİNCİ MEDÂR: Şu kâinatta görünen ve bilinen bütün letâif, bütün mehâsin, bütün kemâlât, bütün incizabat, bütün iştiyakat, bütün terahhumat; birer mânâdır, birer mazmundur, birer kelime-i ma’nevîyyedir ki: Şu kâinatın Sâni’-i Zülcelâlinin lütuf ve merhametinin tecelliyatını, ihsan ve kereminin cilvelerini bizzarure, bilbedâhe kalbe gösterir, aklın gözüne sokuyor. Mâdem şu âlemde bir hakîkat vardır.