Sözler | Otuzuncu Söz | 543
(535-558)

Şu hakîkat, Onuncu Söz’ün Onuncu Hakîkatında bir derece gös-terildiğinden kısa kestik. İşte bu dört misâle, binler misâli kıyas edebilirsin. “Lemaat” namındaki bir risalede bir kısmına işaret etmişiz.

İşte felsefenin şu esasât-ı fâsidesinden ve netâic-i vahîmesindendir ki: İslâm Hükemâsından İbn-i Sina ve Fârâbî gibi dâhîler, şa’şaa-i sûrisine meftun olup, o mesleğe aldanıp, o mesleğe girdiklerinden; âdi bir mü’min derecesini ancak kazanabilmişler. Hattâ İmam-ı Gazâlî gibi bir Hüccet-ül İslâm, onlara o dereceyi de vermemiş.

Hem mütekellimînin mütebahhirîn ulemâsından olan Mu’tezile imamları, zînet-i sûrîsine meftun olup, o mesleğe ciddî temas ederek, aklı hâkim ittihaz ettiklerinden, ancak fâsık, mübtedi bir mü’min derecesine çıkabilmişler. Hem üdebâ-yı İslâmiyyenin meşhurlarından bedbinlikle mâruf Ebû-l Alâ-i Maarrî ve yetîmâne ağlayışıyla mevsuf Ömer Hayyam gibilerin, o mesleğin nefs-i emmâreyi okşayan zevkiyle zevklenmesi sebebiyle, ehl-i hakîkat ve kemâlden bir sille-i tahkir ve tekfir yiyip: “Edebsizlik ediyorsunuz, zındıkaya giriyorsunuz, zındıkları yetiştiriyorsunuz” diye zecirkârane tedib tokatlarını almışlar.

Hem meslek-i felsefenin esasât-ı fâsidesindendir ki: Ene, kendi zâtında hava gibi zaîf bir mâhiyeti olduğu halde, felsefenin meş’um nazarı ile mânâ-yı ismî cihetiyle baktığı için; güya buhar-misâl o ene temeyyu edip, sonra ülfet cihetiyle ve maddiyata tevaggul sebebiyle güya tasallûb ediyor. Sonra gaflet ve inkâr ile o enaniyet tecemmüd eder. Sonra isyan ile tekeddür eder, şeffafiyetini kaybeder. Sonra gittikçe kalınlaşıp sahibini yutar. Nev’-i insânın efkârıyla şişer. Sonra sâir insânları, hattâ esbabı kendine ve nefsine kıyas edip, onlara -kabûl etmedikleri ve teberri ettikleri halde- birer firavunluk verir. İşte o vakit, Hâlık-ı Zülcelâl’in evâmirine karşı mübareze vaziyetini alır.

der. Meydan okur gibi Kadîr-i Mutlak’ı acz ile ittiham eder. Hattâ Hâlîk-ı Zülcelâl’in evsafına müdahale eder. İşine gelmeyenleri ve nefs-i emmârenin firavunluğunun hoşuna gitmeyenleri ya red, ya inkâr, ya tahrif eder.

Ezcümle: Felâsifenin bir tâifesi, Cenâb-ı Hakk’a “Mûcib-i bizzât” demişler, ihtiyarını nefyetmişler; ihtiyarını isbat eden bütün kâinatın nihayetsiz şehadetlerini tekzib etmişler. Feyâ Sübhanallah! Şu kâinatta zerreden şemse kadar bütün mevcûdat taayyünatlarıyla, intizâmatıyla, hikmetleriyle, mizanlarıyla Sâniin ihtiyarını gösterdikleri halde, şu kör olası felsefenin gözü görmüyor.

Dinle
-