O seyahatı bitirenler, binde ancak birdir. Her ne ise... O buluttan kurtulup, zeminin öteki yüzüne geçip güzel Güneşle karşılaştım. Ruh-efzâ nesîmi teneffüs ederek, Elhamdülillâh dedim. O cennet gibi o âlemi seyre başladım. Sonra baktım: Biri var ki, beni orada bırakmıyor. Başka yolu bana gösterecek gibi, yine beni bir anda o müdhiş sahraya getirdi. Baktım ki: Yukarıdan inmiş aynı asansörler gibi muhtelif tarzlarda; bâzı tayyare, bâzı otomobil, bâzı zenbil gibi şeyler görünüyor. Kuvvet ve istidada göre onlara atılsa yukarıya çekiliyor. Ben de birisine atladım. Baktım, bir dakika zarfında bulutun fevkine beni çıkardı. Gayet güzel, müzeyyen, yeşil dağların üstüne çıktım. O bulut tabakası, dağın yarısına kadar gelmemişti. En lâtif bir nesîm, en leziz bir âb, en şirin bir ziyâ her tarafta görünüyor. Baktım ki: O asansörler gibi nuranî menziller, her tarafta var. Hattâ iki seyahatımda ve zeminin öteki yüzünde onları görmüştüm. Anlamamıştım. Şimdi anlıyorum ki şunlar, Kur’an-ı Hakîm’in âyetlerinin cilveleridir.
İşte
ile işaret olunan evvelki yol, tabiata saplananların ve tabiiyyûn fikrini taşıyanların mesleğidir ki; onda, hakîkata ve nura geçmek için ne kadar müşkilât olduğunu hissettiniz.
ile işaret olunan ikinci yol, esbabperestlerin ve vesaite îcad ve tesir verenlerin, Meşâiyyûn hükemâsı gibi; yalnız akıl ile, fikir ile hakîkat-ül hakaika ve Vâcib-ül Vücûd’un mârifetine yol açanların mesleğidir.
ile işaret olunan üçüncü yol ise: Sırat-ı müstakim ehli olan ehl-i Kur’anın cadde-i nurâniyyesidir ki, en kısa, en rahat, en selâmet ve herkese açık, semâvî ve rahmânî ve nuranî bir meslektir.