Şu mevkıfın üç maksadı var:
BİRİNCİ MAKSAD
[Bir yıldızın tokatıyla yere sukut eden ehl-i şirk ve dalaletin vekili, zerrelerden yıldızlara kadar hiçbir yerde zerre miktar şirke yer bulamadığından, o tarzdaki dâvadan vazgeçip, fakat şeytan gibi, vahdete dair teşkikat yapmak için “Üç Mühim Sual” ile, Ehadiyyete ve vahdete dair ehl-i tevhide vesvese yapmak istedi.]
BİRİNCİ SUAL: Zındıka lisanıyla diyor ki: “Ey ehl-i Tevhid! Ben, kendi müekkillerim nâmına bir şey bulamadım, mevcûdâtta bir hisse çıkaramadım, mesleğimi isbat edemedim. Fakat siz ne ile nihayetsiz bir kudret sahibi bir Vâhid-i Ehad’i isbat ediyorsunuz? Neden O’nun kudretiyle beraber başka eller karışmasını kabil görmüyorsunuz?”
ELCEVAB: Yirmiikinci Söz’de kat’î isbat edilmiş ki; bütün mevcûdât, bütün zerrat, bütün yıldızlar, herbiri Vâcib-ül-Vücûd’un ve Kadîr-i Mutlak’ın vücûb-u vücûduna birer bürhân-ı neyyirdir. Bütün kâinattaki silsilelerin herbiri, O’nun vahdâniyyetine birer delil-i kat’îdir. Kur’an-ı Hakîm, hadsiz bürhânlarında isbat ettiği gibi, umumun nazarına en zâhir bürhânları daha ziyâde zikreder. Ezcümle:
gibi pekçok âyâtla, Kur’an-ı Hakîm; hilkat-ı arz ve semâvatı, vahdâniyete bedâhet derecesinde bir bürhân gösteriyor ki, ister istemez zîşuur olan her adam, hilkat-ı arz ve semâvatta bizzarure Hâlık-ı Zülcelâlini tasdik etmeğe mecburdur ki:
der.