Yâni: Muhabbet-i İlâhiyyenin tecellisinde ve o şarab-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir. Mâlûmdur ki: Her kalb, kendine ihsan edeni sever ve hakikî kemâle muhabbet eder ve ulvî cemâle meftun olur. Kendiyle beraber sevdiği ve şefkat ettiği zâtlara dahi ihsan edeni daha pek çok sever. Acaba, -sâbıkan beyân ettiğimiz gibi- herbir isminde binler ihsan defineleri bulunan ve bütün sevdiklerimizi ihsanatıyla mes’ud eden ve binler kemâlâtın menbaı olan ve binler tabakat-ı cemâlin medârı olan binbir Esmâsının müsemması olan Cemil-i Zülcelâl, Mahbub-u Zülkemâl, ne derece aşk ve muhabbete lâyık olduğu ve bütün kâinat, O’nun muhabbetiyle mest ve sergerdan olmasının şâyeste bulunduğu anlaşılmaz mı!
İşte şu sırdandır ki; “Vedud” ismine mazhar bir kısım evliya: “Cennet’i istemiyoruz. Bir lem’a-i muhabbet-i İlâhiyye, ebeden bize kâfidir” demişler.
Hem ondandır ki: hadîste geldiği gibi: “Cennet’te bir dakika rü’yet-i cemâl-i İlâhî, bütün Cennet lezaizine faiktir.”
İşte şu nihayetsiz, kemâlât-ı muhabbet, vâhidiyyet ve ehadiyyet dairesinde Zât-ı Zülcelâl’in kendi Esmâ ve mahlûkatıyla hasıl olur. Demek o daire haricinde tevehhüm olunan kemâlât, kemâlât değildir...
BEŞİNCİ REMİZ: Beş noktadır:
Birinci Nokta: Ehl-i dalaletin vekili der ki: “Ehadîsinizde dünya tel’in edilmiş, “cîfe” ismiyle yâdedilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakîkat, dünyayı tahkir ediyorlar. “Fenadır, pistir” diyorlar. Halbuki sen, bütün kemâlât-ı İlâhiyyeye medâr ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun?
ELCEVAB: Dünyanın üç yüzü var:
Birinci yüzü: Cenâb-ı Hakk’ın Esmâsına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mânâ-yı harfiyle, onlara âyinedârlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektûbât-ı Samedâniyyedir. Bu yüzü gayet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır.