Havastaki meziyet, filhakika sebebdir tevazu’, mahviyete; olmuş maatteessüf sebeb-i tahakküme,
Tekebbüre hem illet. Fakirlerdeki aczi, âmîlerdeki fakrı; filhakika sebebdir ihsan ve merhamete.
Lâkin maatteessüf müncer olmuştur şimdi, zillet ve esarete. Bir şeyde hasıl olan mehâsin ve şerefse;
Havas ve rüesâya o şey peşkeş edilir. O şeyden neş’et eden seyyiat ve şer ise; efrad ve hem avâma
Taksim, tevzi’ edilir. Aşiret-i galibde hasıl olan şerefse: “Hasan Ağa, âferin!” Hasıl olan şer ise,
Efrada olur nefrin. Beşerde şerr-i hazîn!..
Bir gaye-i hayâl olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenâsi edilse; elbette zihinler enelere dönerler,
Etrafında gezerler. Ene kuvvetleşiyor, bâzan sinirleniyor.
Delinmez, tâ “nahnü” olsun. Enesini sevenler, başkaları sevmezler.
Bilcümle ihtilâlât, bütün herc ü fesadat; hem asıl, hem mâdeni.. rezâil ve seyyiat, bütün fâsid hasletler,
Muharrik ve menbaı iki kelimedir tek.. yahut iki kelâmdır. Birincisi şudur ki: “Ben tok olsam, başkalar
Acından ölse neme lâzım!..” İkincisi: “Rahatım için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim. Benden yemek, senden emekler!”
Birinci kelimede olan semm-i katili, hem kökünü kesecek, şâfi deva olacak tek bir devası vardır.
O da zekât-ı şer’î ki, bir rükn-ü İslâmdır. İkinci kelimede, zakkum-şecer münderic. Onun ırkını kesecek, ribanın hurmetidir.
Beşer salâh isterse, hayatını severse; zekâtı vaz’ etmeli, ribayı kaldırmalı.