Tabaka-i havastan tabaka-i avâma sıla-i rahm kopmuştur. Aşağıdan fırlıyor
Sada-yı ihtilâlî, vaveylâ-yı intikamî, kin ü hased enîni... Yukarıdan iniyor
Zulüm ve tahkir ateşi, tekebbürün sıkleti, tahakküm sâıkası... Aşağıdan çıkmalı
Tahabbüb ve itâat, hürmet ve hem imtisâl. Fakat merhamet ve ihsan yukarıdan inmeli,
Hem şefkat ve terbiye... Beşer bunu isterse sarılmalı zekâta, ribayı tardetmeli.
Kur’anın adâleti bâb-ı âlemde durup ribaya der: “Yasaktır! Hakkın yoktur; dönmeli!”
Dinlemedi bu emri, beşer yedi bir sille. (*) Müdhişini yemeden bu emri dinlemeli.
Bir rü’yada demiştim: Devletler, milletlerin hafif muharebesi; tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor.
Zira beşer, edvarda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecîr olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor.
Beşerin başı ihtiyar; edvâr-ı hamsesi var. Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet, esaret, şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır geçiyor.
bir düstur-u azîmdir: “Gayr-ı meşru tarîk ile bir maksada giden zât, galiben maksudunun zıddıyla görür mücâzât.”
(*) Kuvvetli bir işaret-i gaybiyyedir. Evet beşer dinlemedi, ikinci harb-i umumî ile bu dehşetli silleyi de yedi.