Tâ Neşvünema Bulsun
Ey zîhassa-i meşhure! Taayyünle zulmetme, ger perde-i hafânın altında sen kalırsan, ihvanına verirsin ihsan ve bereketi.
Herbir ihvanın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ih timali, herbirine celbeder bir nazar-ı hürmeti.
Eğer taayyün edip perde altından çıksan, mükerrem iken altında; üs tünde zâlim olursun. Güneş iken orada; burada gölge edersin.
İhvanını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus, zâlim birer emirdir, sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün.
Nerede kaldı yalancı tasannu’ ve riyâ ile kesb-i teşahhus-u şöhret? İşte bir sırr-ı azîm ki hikmet-i İlâhî, hem o nizâm-ı ahsen.
Bir ferd-i fevkalâde, kendi nev’i içinde setr ile perde çeker, bununla kıymet verdirir, hem de eder müstahsen.
İşte sana misâli: İnsân içinde veli, ömür içinde ecel, olmuş meçhul ve mühmel. Cum’ada müstetirdir bir saat, kabûl olur duâ edersen.
Ramazanda münteşir bir leyle-i zû-kadir, esmâ-ül hüsnâda muzmer: iksîr-i ism-i âzam. Bu misâllerin haşmeti, hem de o sırr-ı hasen
İbhamda izhar eder, ihfâda isbat eder. Meselâ: Ecelin ibhamında bir müvazene vardır; her dakikada tutar ne vaziyet alırsan.
Kefeteyn-i havf u reca, hizmet-i ukbâ, dünya; tevehhüm-ü bekaî, lez zet-i ömrü verir. Yirmi sene mübhem bir ömür olsa ahsen.
Nihayeti muayyen bin senelik bir ömre; Zira nısfı geçerse, her saati geldikçe güya adım atarak dar ağacına gidersin.
Şey’en şey’en üzülmek.. vehm de teselli vermez; sen de rahat etmezsin...
Tahassüs Hatâdır
Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Allah’ın gadabından fazla gadab edilmez.
Öyle ise işi bırak o Âdil-i Rahîm’e. Fazla şefkat elemdir, fazla gadab zemîme...