Şu noktaya dikkat et; nasıl olur niyetle mübah âdât, ibâdât... Öyle tarz-ı nazarla fünun-u ekvan, olur maarif-i İlâhî...
Tedkik dahi tefekkür, yâni ger harfî nazarla, hem san’at noktasında “ne güzeldir” yerine “ne güzel yapmış Sâni’, nasıl yapmış o mâhi”
Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizâm ve hikmetiyle lem’a-i kasd ve itkan, tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maârif-i İlâhî. Eğer mâna-yı ismiyle, tabiat nok- tasında, “zâtında nasıl olmuş” eğer etsen nigâhı,
Bakarsan kâinata, dâire-i fünunun daire-i cehl olur. Bîçare hakikatlar, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı...
Lezâiz çağırdıkça “Sanki yedim” demeli. Sanki yedim düstur eden, bir mescidi yemedi. (*)
Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tena’uma ihtiyar bir derece var idi.
Şimdi ise, ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyar, izn-i Şer’î kalmadı.
Sevâd-ı âzam, hem ekseriyyet-i mâsumun maişeti basittir. Tegaddi besatetiyle onlara tâbi olmak
Bin kerre müreccahtır, ekalliyyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tegaddide tereffüh noktasında benzemek...
Hâfıza bir ni’mettir. Fakat ahlâksız bir adamda musibet zamanında nisyan ona râcihtir.
Nisyan da bir ni’mettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterâkim olmuş âlâmı unutturur.
(*) İstanbul’da Sanki Yedim namında bir mescid var. “Sanki Yedim” diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.