Nasıl olur. Öyle de, tekvinî evâmire itaat ve isyan olur. Birincisi galiba dâr-ı uhrâda görür,
Mücâzâtı, sevabı. İkincisi ağleba dâr-ı dünyada çeker, mükâfat ve ikabı. Meselâ: Nasıl sabrın mükâfatı zaferdir;
Atâletin mücâzâtı sefalet. Öyle de, sa’yin sevabı olur servet. Sebatta da galebedir mükâfat. Zehirin ikabı bir maraz; panzehirin sevabı bir sıhhattir.
Bâzan iki şeriat evâmiri, bir şeyde beraber müctemî’dir. Her birine bir cihet... Demek tekvinî emre itâat ki bir haktır.
İtâat galib olur, o emrin isyanına ki bir tavr-ı bâtıldır. Bir bâtıla vesile olmuş olursa bir hak, vaktâki galib olsa
Bir bâtıla ki, olmuş o da vesile-i hak. Bilvasıta bir hakkın bir bâtıla mağlubdur. Fakat bizzât değildir.
Demek “El-hakku ya’lû” bizzât demektir. Hem âkibet murâddır, kayd-ı haysiyyet maksuddur. Dördüncü nokta şudur:
Bir hak bilkuvve kalmış, yahut kuvvetsiz kalmış, ya mahlûttur, hem mahşuş. Ona da bir inkişaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir.
Mühezzeb ve müzehheb yapmak için, muvakkat; bâtıl, ona Mûsallat, tâ ki sebike-i hak ne miktar lüzum vardır.
Tâ mahz ve hâlis çıksın; Mebâdide, dünyada bâtıl etse galebe, fakat kazanmaz harbi. “Âkibet-ül-müttakîn” ona vurur bir darbe!
İşte: bâtıl mağlubdur. “El-hakku ya’lû” sırrı onu çarpar ikaba; işte hak da galibdir...
İçtimaî heyette düsturları istersen: Müsavatsız adâlet, önce adâlet değil.
Temâsülse, tezadın mühim bir sebebidir.
Tenâsübse tesânüdün esası. Sıgar-ı nefistir tekebbürün menbaı. Za’f-ı kalbdir gururun mâdeni. Olmuş acz, muhalefet menşei. Meraksa: ilme hocadır.
İhtiyaçdır terakkinin üstadı. Sıkıntıdır muallime-i sefahet.
Demek sefahetin menbaı sıkıntı olmuş. Sıkıntı ise mâdeni: Yeisle sû’-i zandır,
Dalâlet fikrîdir, zulümat kalbîdir, israf cesedîdir.