Sözler | Lemeât | 734
(691-746)

İlmindeki istiğrak: Hem ulûm-u kevniyye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işarat, sûreler surlarında cem’etmiştir cinânı.

Makasıd ve gayâtta: Muvâzenet, ıttırad, fıtrat desatirine mutâbakat, ittihad; tamam müraat etmiş, hıfzeylemiş mizanı.

İşte lâfzın ihâtasında, mânanın vüs’atında, hükmün istiâbında, ilmin istiğrakında, müvazene-i gayâtta câmiiyyet-i pürşânı!..

Dördüncü unsur ise: Her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakata, derece-i istîdad, rütbe-i kabiliyyet nisbetinde; ediyor bir ifaza-i nuranî.

Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşade. Güya her demde, her yerde taze nâzil oluyor o Kelâm-ı Rahmânî.

İhtiyarlandıkça zaman, Kur’an da gençleşiyor. Rumuzu hem tavazzuh eder, tabiat ve esbabın perdesini de yırtar. O hitâb-ı Yezdânî.

Nur-u tevhidi, her dem her âyetten fışkırır. Şehadet perdesini gayb üstünden kaldırır. Ulviyyet-i hitabı dikkate dâvet eder. O nazar-ı insânı.

Ki o lisan-ı gaybdır; şehadet âlemiyle bizzât odur konuşur. Şu unsurdan bu çıkar hârika tazeliği bir ihâta-i ummânî!

Te’nîs-i ezhan için akl-ı beşere karşı İlâhî tenezzülât. Tenzil’in üslûbun da tenevvü-ü mûnisliğidir mahbub-u ins ü cânı.

Beşinci Menba’ ise: Nakil ve hikâyatında, ihbar-ı sâdıkada esasî noktalardan hâzır müşahid gibi bir üslûb-u bedi-i pür-maânî

Naklederek, beşeri onunla îkaz eder. Menkulâtı şunlardır: İhbar-ı evvelîni, ahvâl-i âhirîni, esrar-ı cehennem ve cinânı.

Hakaik-i gaybiyye, hem esrar-ı şehadet, serâir-i İlâhî, revâbıt-ı kevnîye dair hikâyatıdır hikâyet-i ayânî

Ki ne vâki reddeylemiş, ne mantık tekzib etmiş. Mantık kabûl etmezse red de bile edemez. Semâvî kitabların ki matmah-ı cihanî.

İttifakî noktalarda musaddıkane nakleder. İhtilâfî yerlerinde musahhihane bahseder. Böyle naklî umûrlar bir “Ümmî” den sudûru hârika-i zamanî...

Altıncı Unsur ise: Mutâzammın ve müessis olmuş Dîn-i İslâma. İslâmiyet misline ne mâzi muktedirdir, ne müstakbel muktedir; araştırsan zaman ile mekânı!..

Arzımızı senevî, yevmî dairesinde şu hayt-ı semâvîdir; tutmuş da döndürüyor. Küreye ağır basmış, hem dahi ona binmiş. Bırakmıyor isyanı.

Dinle
-