Îman ve İslâmiyet âb-ı hayatına susamış kıymetli kardeşlerim!
Evvelâ: İtiraf edeyim ki, bu konferansın verildiği kürsüde bulunmuş olmak îtibariyle sizlerden farkım yoktur. Sizin bir kardeşinizim. Hem bu konferans, benim çok muhtaç olduğum gayet nâfî’ bir dersimdir. Muhatâb, kendimdir. Dersimi müzakere nev’inden, siz mübârek kardeşlerime okuyacağım. Kusurlar bendendir. Kemâl ve güzellikler, istifâde ettiğim Risâle-i Nur eserlerine aittir. Bir mâni başımıza gelmezse, haftada bir defa olarak devam edeceğimiz dinî konferanslardan, bugün birincisi îmana dairdir. Çünki: Bediüzzaman Said Nursî’nin Birinci Millet Meclisinde beyân ettiği gibi, “Kâinatta en yüksek hakîkat îmandır, îmandan sonra namazdır.” Bunun için biz de konferansımızın Kur’an, Îman, Peygamberimiz Resûl-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) Efendimiz hakkında olmasını münâsib gördük. İkincisi de inşâallah namaz ve ibâdete ait olacaktır.
Bu mevzuları bize ders verecek bir eser aradık. Nihayet bu hayatî ve ebedî ihtiyâcımızı, asrımızın fehmine uygun ve ikna edici bir tarzda ders veren ve yarım asra yakındır, büyük bir îtimad ve emniyete mazhar olmakla en muteber dinî bir eser olan “Risâle-i Nur”u intihab ettik. Şimdi, ilk konferansımızın niçin îman mevzuunda olduğunu îzah ile, bu eser ve müellifi hakkında gayet kısa olarak mâlûmat vereceğiz. Şöyle ki: