Ezân-ı Muhammedî’nin (A.S.M.) yasak edildiği ve bid’aların cebren umuma yaptırıldığı zulümatlı ve dehşetli bir devirde, Nur Talebeleri, o uydurma ezanı okumamışlar ve böyle bid’alara karşı, kendilerini kahramanca muhafaza ederek, bid’alara girmemişlerdir.
Îman ve İslâmiyet’in ortadan kaldırılmaya çalışıldığı ve bir âlimin gizliden gizliye dahi bir tek dinî eser neşredemediği fecaat devrinde, Bediüzzaman nefyedildiği yerlerde, zalim müstebidlerin tarassudat ve tazyikatı içinde, gizliden gizliye yüzotuz adet îmanî eser te’lif ve neşretmiştir. Bununla beraber, geceleri pek az bir uykudan sonra, esaret altında inleyen İslâm Milletleri’nin necat ve salâhı için dualar etmiş, dergâh-ı İlâhiyyeye iltica ederek yalvarmıştır.
Evet Hazret-i Üstad, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin Sünnet-i Seniyyesine tam iktidâ etmiştir.
Bediüzzaman’ın bu hali de, bütün İslâm mücahidlerine ve umum Müslümanlara bir örnektir. Yâni, cihad ile ubûdiyet ve takvâyı beraber yapıyor; birini yapıp, diğerini ihmal etmiyor. Cebbar ve zâlim din düşmanlarının plânıyla hapishanelere sevk edilip, tecrid-i mutlakta ve gayet soğuk bir odada bırakılması ve şiddetli soğukların ve hastalıkların ızdırabları ve titremeleri ve ihtiyarlığın tâkatsızlıkları içinde bulunması dahi, te’lifâta noksanlık vermemiştir.
Sıddık-ı Ekber (Radıyallahü Anhü) demiştir ki: “Cehennem’de vücûdum o kadar büyüsün ki, ehl-i îmana yer kalmasın.” Bediüzzaman, bu gayet ulvî seciyenin bir lem’acığına mazhar olmak için, “Birkaç adamın îmanını kurtarmak için Cehennem’e girmeye hâzırım” diye fedâkârlığın şâhikasına yükselmiş ve böyle olduğu, Kur’an ve İslâmiyet’in fedâî ve muhlis bir hâdimi olduğu, seksen senelik hayatının şehâdetiyle sâbit olmuştur.
Kur’an ve îman hizmeti için Bediüzzaman’ın haysiyetini, şerefini, ruhunu, nefsini, hayatını fedâ ettiği; mâruz kaldığı o kadar şedid zulüm ve işkencelere ve giriftar edildiği çok musibet ve belâlara karşı gösterdiği son derece sabır, tahammül ve îtidâl, birer şâhid-i sâdık hükmündedirler.
Bediüzzaman Kur’an, îman, İslâmiyet hizmeti için, dünyevî rahatlıklarını fedâ etmiş, dünyevî şahsî servetler edinmemiş, zühd ve takvâ ve riyâzet, iktisad ve kanaatla ömür geçirerek, dünya ile alâkasını kesmiştir.