ta’birleri, mukavele ve muhavere şeklinde müşavere üslûbunu insanlara öğretmek içindir. Yoksa Cenâb-ı Hak müşavereden münezzehtir.
Melâikenin ile yaptıkları istifhamdan maksad, e i’tirâz, i inkâr etmek değildir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın fiillerine i’tirâz etmeye ismetleri mânidir. Ancak in sebebi mahfî olduğundan, taaccüble sebeb ve hikmetini sormuşlardır. ta’birinden anlaşılıyor ki; insanın ahvâli, vaziyetleri ne tabiatın iktizasıdır ve ne de fıtratın îcabıdır, ancak bir câilin ca’li iledir.
S- : Mesafe pek kısa olduğu halde, ikinci nin zikrine ne ihtiyaç vardır?
C- Birinci ile, beşerin bir ruh gibi Arz’a nüfuz etmesiyle Arz’ı ihya etmesine; ikinci ise, beşerin fesadı dahi Azrail gibi Arz’ın kalbine kadar pençesini sokup Arz’ı imatesine işârettir. Demek beşer, bir taraftan Arz’ın şifası için bir ilâç iken, diğer taraftan ölümünü intâc eden bir zehirdir.
: Beşerden kinayedir. Kinayenin tasrihe sebeb-i tercihi: Melâikenin maksadı, beşerin şahsiyeti olmayıp, ancak kendilerine sakil, ağır gelen bir mahlûkun Allah’a isyan etmesine işârettir.
: Fesadın “isyan”a bedel zikri, isyanlarının nizam-ı âlemin fesadına sebeb olacağına işârettir. Devam ile teceddüdü ifade eden muzari sîgasiyle fesadın zikredilmesi, melâikenin asıl istemedikleri ve inkâr ettikleri, ancak isyanlarının devam ve istimrar ile vukua geleceğine âid olduğuna işârettir. Melâike beşerin isyanlarının devam ve istimrarını, ya Cenâb-ı Hakk’ın i’lamiyle bilmişlerdir veya Levh-i Mahfuz’a bakıp ondan almışlardır veyahut insanlardaki kuvve-i gadabiye ve şeheviyeden anlamışlardır.