Melâikenin medâr-ı şübhe ve mûcib-i istifsarları, halk ve îcad fiili değildir. Zîra vücûd hayr-ı mahzdır, halk Allah’ın fiilidir, Allah’ın fiili lâyüs’eldir. Ancak melâikeyi şübheye da’vet eden ve istifsarlarına mûcib olan i582 dir. Yâni Cenâb-ı Hakk’ın beşeri Arz’ın tamirine tahsis etmesidir. daki nin ya tercihi, beşerin yer üstünde olduğu, kelimesinin ma’nasına muvafık ve münâsib iken tercihan nin zikredilmesi; beşerin bir ruh gibi Arz’ın cesedine nefh ve nüfuz ettiğine ve beşerin ölüp inkıraz etmesiyle Arz’ın yıkılmasına işârettir.
: Bu ta’bir, Arz’ın insanların hayatına elverişli şeraiti haiz olmazdan evvel Arz’da idrakli bir mahlûkun bulunmuş olduğuna ve o mahlûkun hayatına o zamandaki Arz’ın evvelki vaziyetleri muvafık ve müsaid bulunduğuna işârettir. ta’birinin bu ma’naya delâleti, muktezayı hikmettir. Amma meşhur olan ma’naya nazaran, o idrakli mahlûk, cinlerden bir nev’ imiş; yaptıkları fesaddan dolayı insanlar ile mübadele edilmişlerdir.
: Bu cümle müste’nifedir. Bu isti’naftan anlaşılıyor ki; Cenâb-ı Hakk’ın melâike ile olan hitabı, sâmii şöyle bir suale mecbûr etmiştir ki: “Acaba melâikeler komşuluklarına gelecek insanları nasıl karşılayacaklardır? Hem onlar ile beraber olmaya ve komşu olmaya rızaları var mıdır? Hem fikirleri nedir?” Kur’ân-ı Kerîm cümlesiyle o suali cevablandırmıştır.
S- ilââhir... cümlesi cümlesine ceza olduğuna nazaran, aralarında lüzum lâzımdır. Halbuki lüzum görünmüyor?
C- Melâike Arz’ın müekkelleri bulundukları cihetle, Arz onların idaresinde olur. Bu i’tibârla insanların Arz’a halife kılınması hakkında melâikenin fikirlerini izhâr etmek lüzumu vardır.