Ma’nevî asansör hükmünde olan murakabeler ile mâ-i hayatı bulmak pek müşküldir.
Vesaite lüzum gösteren ehl-i nazar ise, etraf-ı âlemi arşa kadar gezmeleri lâzımdır. Ve o uzun mesafede hücum eden vesveselere, vehimlere, şeytanlara mağlûb olup caddeden çıkmamak için, pekçok bürhanlar, alâmetler, nişanlar lâzımdır ki yolu şaşırtmasınlar.
Kur’ân ise, bize asâyı Mûsâ gibi bir hakîkat vermiştir ki; nerede olsam, hatta taş üzerinde de bulunsam, asâyı vuruyorum, mâ-i hayat fışkırıyor. Âlemin hâricine giderek uzun seferlere ve su borularının kırılmaması ve parçalanmaması için muhafazaya muhtaç olmuyorum. Evet
beytiyle, bu hakîkat hakîkatiyle tebârüz eder (Hâşiye)
Arkadaş! Nefsin vücûdunda bir körlük vardır. O körlük vücûdunda zerremiskal kaldıkça hakîkat Güneşinin görünmesine mâni bir hicab olur. Evet, müşâhedemle sâbittir ki; kat’i, yakînî bürhanlar ile deliller dolu olan büyük bir kalede, küçük bir taşta bir za’fiyet görünürse, o kör olası nefis o kaleyi tamamen inkâr eder. Altını üstüne çevirir. İşte nefsin cehaleti, hamakati, bu gibi insafsızca tahribâttan anlaşılır.
Ey insan! Senin vücûdunun sahasında yapılan fiiller ve işlerden senin yed-i ihtiyarında bulunan, ancak binde bir nisbetindedir. Bâki kalan Mâlik-ül-Mülk’e âidtir. Binâenaleyh, kendi kuvvetine göre yük al. Yoksa altında ezilirsin. Kıl kadar bir şuur ile, büyük taşları kaldırmak teşebbüsünde bulunma. Mâlikinin izni olmaksızın O’nun mülküne el uzatma. Binâenaleyh, gafletle, kendi hesabına bir iş yaptığın zaman, haddini tecâvüz etme. Eğer Mâlikin hesabına olursa istediğin şeyi al ve yap. Fakat, izin ve meşiet ve emri dâiresinde olmak şartiyle.... İzin ve meşietini de Şerîatından öğrenirsin.
-------------------------------------------
(Hâşiye): İhtar: Kur’ânın delâletiyle bulduğum yola gitmek isteyen için ve ona o yolu güzelce târif etmek için, “Risâle-i Nur Külliyâtı” güzel bir târifçidir...