Mesnevî-i Nûriye | Katrenin Zeyli | 81
(76-83)

O telkinâtın kâfirlerde de yaptığı in’ikas ve te’sirât sâyesinde, kâfirlerin, hayat-ı ebediye hakkında ümidleri vardır. Bu sâyede, dünya lezzetleri ve saadeti onlarca tamamiyle zehirlenmez. Bütün bütün o lezzetler elemlere inkılâb etmez. Yalnız tereddüdleri vardır. Tereddüd ise, her iki tarafa baktırır. Deve kuşu gibi, tam ma’nasiyle ne kuş olur ve ne de deve olur. Ortada kalarak her iki tarafın zahmetinden kurtulur.

Remz

Arkadaş! Nefis, tenbellik sâikasiyle vazife-i ubûdiyetini terk ettiğinden tesettür etmek istiyor. Yâni, onu görecek bir rakîbin gözü altında bulunmasını istemiyor. Bunun için bir Hâlıkın, bir Mâlikin bulunmamasını temenni eder. Sonra mülâhaza eder. Sonra tasavvur eder. Nihayet, ademini, yok olduğunu i’tikâd etmekle dinden çıkar. Halbuki, kazandığı o hürriyetler, adem-i mes’uliyetler altında ne gibi zehirler, yılanlar, elîm elemler bulunduğunu bilmiş olsa derhal tevbe ile vazifesine avdet eder.

Remz

Arkadaş! Her bir insanın bir nokta-i istinâdı bulunduğuna nazaran, istinâd noktalarının tefâvütüne göre insanların yapabileceği işler de tefâvüt eder. Meselâ: Büyük bir sultana istinâdı olan bir nefer, bir şâhın yapamadığı bir işi yapar. Çünkü nokta-i istinâdı şah’tan büyüktür. Evet Kudret-i Ezeliye tarafından me’mur edilen baûda, yâni sivrisineğin Nemrud’a olan galebesi; ve bir çekirdeğin “Fâlik-ul-habbi Ve-n neva” tarafından verilen izin ve kuvvete binâen koca bir ağacın cihâzâtını, malzemesini tazammun etmesi, yâni içine alması bu hakîkatı tenvir eden bir hakîkattır.

Remz

Arkadaş! “Katre” nâmındaki eserimde Kur’ân’dan ilhamen ta’kib ettiğim yol ile ehl-i nazar ve felsefenin ta’kib ettikleri yol arasındaki fark şudur:

Kur’ân’dan tavr-ı kalbe ilham edilen, “Asâ-yı Mûsa” gibi, ma’nevî bir asâ ihsân edilmiştir. Bu asâ ile, kitab-ı kâinatın herhangi bir zerresine vurulursa, derhal mâ-i hayat çıkar. Çünkü müessir ancak eserde görünebilir.

Dinle
-