Mesnevî-i Nûriye | Katrenin Zeyli | 80
(76-83)
Remz

Arkadaş! İnsanın vücûdu, bedeni, emvâl-i mîriyeden bir neferin elinde bulunan bir hayvan gibidir. O nefer, o hayvanı beslemeğe ve hizmetine mükellef olduğu gibi, insan da o vücûdu beslemeğe mükelleftir.

Aziz kardeşlerim! Burada bana bu sözü söylettiren, nefsimle olan bir münakaşamdır. Şöyle ki:

Mehâsiniyle mağrur olan nefsime dedim ki:

- Sen bir şeye mâlik değilsin, nedir bu gururun?

Dedi ki:

- Mâdem mâlik değilim, ben de hizmetini görmem.

Dedim ki:

- Yâhu bu sineğe bak! Gâyet küçücük zarif elleriyle kanatlarını, gözlerini siler süpürür. Her işini görür. Sen de lâakal onun kadar vücûduna hizmet etmelisin, diye ikna ettim. Takdis ederiz o zâtı ki, bu sineğe nezâfeti ilhamen öğretir, bana da üstad yapar. Ben de onun ile nefsimi ikna ve ilzam ederim.

Remz

İnsanı dalâletlere sürükleyen cihetlerden biri de şudur ki: İsm-i Zâhir ile İsm-i Bâtın’ın hükümleri ayrı ayrı oluyor; bunları birbirine karıştırıp merci’lerini kaybetmek mahzurludur.

Kezalik, kudretin levâzımı ile hikmetin levâzımı bir değildir. Birisine âid levâzımatı ötekisinden taleb etmek hatadır.

Ve keza, dâire-i esbâbın iktizâsı ile dâire-i i’tikâd ve tevhid’in iktizâsı bir değildir. Onu bundan istememeli.

Ve keza, kudretin taallûkatı ayrı, vücûdun cilveleri veya sâir sıfatın tecelliyatı ayrıdır. Birbirine iltibas edilmemeli. Meselâ: Dünyada vücûdun tedricîdir. Berzâhî âyinelerde âni ve def’îdir. Çünkü îcad ile tecelli arasında fark vardır.

Remz

Arkadaş! İslâmiyet, bütün insanlara bir nur, bir rahmettir. Kâfirler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünkü İslâmiyet’in telkinatiyle küfrü mutlak, inkâr-ı mutlak; şek ve tereddüde inkılâb etmiştir.

Dinle
-