Mesnevî-i Nûriye | Zeylül Habbe | 135
(134-142)

Meselâ: Bir ahırda atın kişnemesini işiten bir adam, yüksek bir sarayda andelibin terennümünü, güzel sadâsını işitir. Eğer o terennüm ile atın kişnemesini farketmeyip andelibden kişnemeyi taleb ederse, kendi nefsiyle mugalâta etmiş olur.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Dünya hayatını güzelleştiren esbâbdan biri, dünya âyinesinde temessül ile parlayan hidâyet nurları ve büyük insanların sevgili ve sevimli timsalleridir. Evet müstakbel mâzinin âyinesidir. Mâzi berzaha, yâni öteki âleme intikal ve inkılâb ettiğinde sûretini ve şeklini ve dünyasını istikbâl âyinesine, tarihe, insanların zihinlerine vedia ediyor. Onlara olan ma’nevî ve hayalî muhabbetleriyle dünya muhabbeti tatlı olur. Meselâ: Arkadaşlarının ve akrabasının timsallerini ve fotoğraflarını hâvi büyük bir âyineyi yolunda bulan bir adam, şark cihetine giden adamların memleketlerine gidip onlara iltihak etmek için çalışmayıp da, o âyinenin içindeki timsaller ile uğraşır, muhabbet eder. İşte bu adam gafletten ayıldığı zaman: “Eyvah, ne ediyorum! Bunlar şarab değil serabdır. Bunlar ile uğraşmak azb değil azabdır.” der, arkadaşlarına yetişmek üzere şark seferine tedârikâtta bulunmaya başlar.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın hak ve hakîkat olduğuna en sâdık deliller:

1— Tevhidin bütün iktizâlarını ve lâzımlarını mertebeleriyle muhafaza etmesidir.

2— Esmâ-i hüsnânın tenâsüb ve iktizâsı üzerine hakâik-i âliye-i İlâhîyedeki müvâzeneyi mürâat etmesidir.

3— Rubûbiyet ve ulûhiyete âid şuûnatı kemâl-i müvâzene ile cem’etmesidir.

Kur’ân’ın bu hâsiyeti beşerin eserlerinde bulunmadığı gibi, melekût cihetine geçen evliyâ ve sâir büyüklerin netaic-i fikirlerinde de bulunamamıştır. Ve eşyânın bâtınında dalmış olan İşrâkiyyun ve âlem-i gayba nüfuz eden Rûhâniyyun dahi, Kur’ân’ın bu hâsiyetini bulamamışlardır. Zîra onların nazarları mukayyed olduğundan hakîkat-ı mutlakayı ihâta edemez. Bunlar ancak hakîkatın bir tarafını bulur ve ifrat-tefrit ile tasarrufa başlarlar. Bunun için tenâsübü bozup, müvâzeneyi ihlâl ediyorlar.

Dinle
-