Ve keza, “Musîbet taammüm ettiğinde, elem hafif olur. Ben de emsâlim gibiyim.” diye yine yük altından kaçar. Fakat, musîbet âmm olduğundan, elemi muzâaf olur, kat kat ziyâde olur. Çünkü kendisi gibi akrabası, ahbabı da o musîbete dahildir. Çünkü insanın ruhu, ebnâ-yı cinsiyle alâkadardır. Ne kadar umûmî olursa, o kadar da elemi fazla olur.
Ey şek cephesinde, gaflet gölgesinde istirahata çekilen biçâre! Gaflet serinliğinde, şek içinde zevkettiğin lezzeti lezzet sanma! O zehirli baldır. Az bir zaman sonra Cehennemî bir azaba inkılâb edecektir. Eğer âlâmın lezâize, nârın nûra inkılâb etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rüku ve sücud kancasiyle gururun hortumunu bük, sık, başını kır, îmanı doldur. Sonra âyâta tefekkür ile tâate devam eyle ki, şek ve gaflet perdeleri yırtılsın. Bu dalâlât acılığından, necatın halâveti tavazzuh ile münâcât lezzeti ortaya çıksın.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Ubûdiyette ancak teslimiyet vardır. Tecrübe, imtihan yoktur. Çünkü seyyid, efendi; abdini, hizmetkârını tecrübe ve imtihan edebilir. Fakat, abd seyyidini imtihan etmek selâhiyetinde değildir. Ve keza, insan Rabbini, Hâlıkını tecrübe edemez.