Maksûdumuzdur, matlubumuzdur.
Gayri mütenâhi berâhininden dört bürhanı küllîyi îrad ediyoruz.
Birinci Bürhan: Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. Şu bürhanı neyyirimiz Şuâat’da tenevvür ettiğinden, tenviri müddeâmızda münevver bir mir’attır.
İkinci Bürhan: Kitabı Kebîr ve insanı ekber olan kâinattır.
Üçüncü Bürhan: Kitabı Mu’cizü’l-Beyân, Kelâmı Akdes’dir.
Dördüncü Bürhan: Âlemi Gayb ve Şehâdetin nokta-i iltisakı ve berzahı ve iki âlemden birbirine gelen seyyâratın mültekası vicdan denilen fıtratı zîşuurdur. Evet fıtrat ve vicdan akla bir penceredir. Tevhidin şuâını neşrederler.
BİRİNCİ BÜRHAN: Risâlet ve İslâmiyetle mücehhez olan “hakîkatı Muhammediye”dir ki, risâlet noktasında en muazzam icmâ ve en vâsi tevâtür sırrını ihtiva eden mecmû-u enbiyânın şehâdetini tazammun eder. Ve İslâmiyet cihetiyle vahye istinâd eden bütün edyânı semâvîyenin ruhunu ve tasdiklerini taşıyor. İşte bütün enbiyânın şehâdetiyle ve bütün edyânın tasdikiyle ve bütün mu’cizatının te’yidiyle musaddak olan bütün akvaliyle, vücûd ve vahdeti Sânii beşere gösteriyor. Demek şu dâvada ittihad etmiş bütün efâzılı beşer nâmına o nuru gösteriyor. Acaba bu kadar tasdiklere mazhar, büyük, derin, dürbîn, safi, keskin, hakâik-âşina bir gözün gördüğü hakîkat, hakîkat olmamak hiç ihtimali var mı?