Mesnevî-i Nûriye | Nokta | 251
(245-258)

Sual: Nazm ve nizamı tâmme ne ile sâbittir?

Elcevab: Nev’-i beşerin havâs ve cevasisi hükmünde olan fünunu ekvan istikrâ-ı tâmme ile o nizamı keşfetmişlerdir. Çünkü; her bir nev’e dâir bir fen ya teşekkül etmiş veya etmeye kabildir. Her bir fen, külliyeti kâide hasebiyle kendi nev’indeki nazm ve intizamı gösteriyor. Zîra, her bir fen kavâidi külliye desâtirinden ibârettir. Demek şahsın nazarı, nizamı ihâta etmezse, cevasisi fünun vasıtasiyle görür ki, insanı ekber insanı asgar gibi muntazamdır. Her bir şey, hikmet üzere vaz’ edilmiştir. Fâidesiz abes yoktur. Şu (*) bürhanımız değil yalnız erkânı ve âzası, belki bütün hüceyratı, belki bütün zerrâtı birer lîsanı zâkiri tevhid olarak büyük bürhanın sadâyı bülendine iştirak ederek “Lâ İlâhe İllallah” diye zikrediyorlar.

ÜÇÜNCÜ BÜRHAN: Kur’ân-ı Azîmüşşan’dır. Şu bürhan-ı nâtıkın sinesine kulağını yapıştırsan işiteceksin: “Allahü Lâ İlâhe İllâ Hû”yu tekrar ediyor. Hem gâyet mükemmel semeratiyle, meyvedar bir ağacın menba-ı hayatı olan cürsûme olmazsa veya kökü bozuksa, semere vermez. Şu bürhanımız dallarında meyve-i hak ve hakîkat o kadar çoktur ve o kadar doğrudur ki, şübhe bırakmaz ki cürsûmesinde olan mes’ele-i tevhid, hiç vehim bırakmaz derecede kuvvetli, doğru bir hak ve hakîkatı tazammun ediyor. Hem şu bürhanın âlemi şehâdet tarafına tedelli etmiş olan ahkâma dâir dalı, bütün sıdk ve hak ve hakîkat olduğu gibi, bizzarure âlemi gayb tarafına uzanan tevhide ve gayba dâir gusnu âzamı (ağaç dalı) yine sâbit hakâik ile meyvedardır.

Hem derince şu bürhan tersim edilse anlaşılır ki, onu gösteren zât, neticesi olan mes’ele-i tevhidde o kadar emindir ki, hiç bir şaibe-i tereddüd hiç bir tarafında ihsas edilmiyor. Hem o neticeyi bütün hakâika esas addederek müselleme ve zarûriye olduğunu bütün kuvveti beyâniyle ve ısrariyle ona giydiriyor. Ve başka şeyleri ona irca ediyor.

-----------------------------------------------------------
(*): Delâletçe siması bir “Hû” lâfzına benzer ki, o “Hû”nun her bir cüz’ü küçük “Hû”lardan, her bir küçük “Hû” da küçücük “Hû”lardan teşekkül etmiştir.

Dinle
-