Mesnevî-i Nûriye | Nokta | 250
(245-258)

Ve masdar olmaya kabiliyeti mefkud iken, sırf nefyi Sâni farazından çıkan bir ıztırar ile velehresanı efkâr olan kudreti ezeliyenin âsârı bâhiresinin tabiattan sudûru tahayyül edilmiş.

Halbuki tabiat misalî bir matbaadır, tâbi’ değil; nakıştır, nakkaş değil; kabildir, fâil değil; mistardır, masdar değil; nizamdır, nâzım değil; kanundur, kudret değil; şerîatı irâdiyedir, hakîkatı hâriciye değil. Meselâ: Yirmi yaşında bir adam birdenbire dünyaya gelse, hâlî bir yerde muhteşem ve sanayi-i nefîsenin âsâriyle müzeyyen bir saraya girse, hem farzetse kat’iyyen hariçten gelme hiç bir fâilin eseri değil. Sonra içindeki eşyâyı muntazamaya sebeb ararken tanziminin kavâninini câmi bir kitab bulsa, onu ma’kesi şuur olduğundan, bir fâil, bir illeti ıztırarî kabul eder. İşte Sâni-i Zülcelâl’den tegafül sebebiyle böyle gayr-i makul, gayr-i mülâyim bir illeti ıztırarî olan tabiatla kendilerini aldatmışlar.

Şerîat-ı İlâhîye ikidir:

Biri: Sıfatı Kelâmdan gelen bir şerîattır ki, beşerin ef’al-i ihtiyâriyesini tanzim eder.

İkincisi: Sıfatı irâdeden gelen ve evâmir-i tekvîniye tesmiye edilen şerîatı fıtriyedir ki, bütün kâinatta câri olan kavânîn-i âdâtullahın muhassalasından ibârettir. Evvelki şerîat nasıl kavânîn-i akliyeden ibârettir; tabiat denilen ikinci şerîat dahi, mecmû-u kavânîn-i i’tibâriyeden ibârettir. Sıfatı kudretin hâssası olan te’sir ve îcada mâlik değillerdir.

Sâbıkan sırrı tevhid beyânında demiştik: Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Bir şey’i halkeden her şey’i halketmiştir. Öyle ise, bir şeyi yapan Vâhid, Ehad, Ferd, Samed olmak zarûridir.

Şu ehli dalâletin gösterdikleri esbâbı tabiiye, hem müteaddit, hem birbirinden haberi yok; hem kör, iki elinde iki kör olan tesâdüf-ü a’ma ve ittifakıyet-i avrânın eline vermiştir.

Elhâsıl: İkinci bürhanımız olan kitab-ı kebir-i kâinattaki nazm ve nizam, intizam ve te’lifindeki i’caz Güneş gibi gösteriyor ki; bir kudreti gayr-i mütenâhi, bir ilm-i lâ-yetenâha, bir irâde-i ezeliyenin eserleridir.

Dinle
-