Mektubat | Dokuzuncu Mektup | 35
(32-35)

Gayr-ı müslim kaldığı halde, îman eder. Evet Sözler, Tûbâ-i Cennet’in meyveleri gibi tatlı ve güzel olan îman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saâdet-i dâreynin mehasini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli îman ve İslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i îman verirler. Hattâ ba’zı def’a Evrâd-ı Şâh-ı Nakşibendî’de şehadet getirdiğim vakit,

dediğim zaman, nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakîkat-ı îmaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakîkatın bir dakika aksini farzetmek, bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, bir tek hakâik-i îmaniyenin vücud bulmasına bilâ tereddüd vermesine, nefsim itaat ediyor.

dediğim vakit nihayetsiz bir kuvvet-i îman hissediyorum. Hakâik-i îmaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum, ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divâne görüyorum.

Senin vâlideynine pek çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Onlar da bana duâ etsinler. Sen benim kardeşim olduğun için, onlar da benim peder ve vâlidem hükmündedirler. Hem köyünüze, husûsan senden “Sözler”i işitenlere umumen selâm ediyorum.

Said Nursî

Dinle
-