Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 110
(88-221)

Hem nakli sahîhi kat’i ile muzır bir sâhir olan Lebidi Yahudî; Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı rencide etmek için acîb ve müessir bir sihir yapmış. Bir tarağa saçları sarmış, üstünde sihir yapmış, bir kuyuya atmış. Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazreti Ali’ye ve Sahâbelere ferman etmiş: “Gidiniz, filân kuyuda bu çeşit sihir âletlerini bulup getiriniz!” Gitmişler, aynen öyle bulup getirmişler. Her bir ipi açıldıkça, Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dahi rahatsızlığından hıffet buluyordu.

Hem nakli sahîh ile Ebû Hüreyre ve Huzeyfe gibi mühim zâtlar bulunduğu bir heyette, Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş ki:

diye, birinin irtidadıyla müdhiş âkibetini haber vermiş. Ebû Hüreyre dedi: “O heyetten, ben bir adamla ikimiz kaldık; ben korktum. Sonra öteki adam, Yemâme Harbi’nde Müseylime tarafında bulunup, mürted olarak katledildi.” İhbarı Nebevînin hakîkatı çıktı.

Hem nakli sahîh ile Umeyr ve Safvan müslüman olmadan evvel, mühim bir mala mukabil, Peygamber’in (A.S.M.) katline karar verip; Umeyr ise Peygamber’in (A.S.M.) katlini niyet ederek Medine’ye gelmiş. Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Umeyr’i gördü, yanına çağırdı. Dedi: “Safvan ile mâceranız budur!” Elini Umeyr’in göğsüne koydu; Umeyr “Evet” dedi, müslüman oldu.

Daha bunlar gibi pek çok sahîh ihbârâtı gaybiye vuku bulmuş. Meşhur Kütübü Sittei Sahîhai Hadîsiyede zikredilmiştir ve senedleriyle beyân edilmiştir. Bu risâlede beyân edilen vâkıatın ekseri, tevâtürü ma’nevî hükmünde kat’idir, yakînîdirler. Başta Buhârî ve Müslim ki, Kur’ândan sonra en sahîh kitab olduklarını, ehli tahkik kabûl etmiş. Ve sâir Sahîhi Tirmizî, Nesaî ve Ebû Dâvud ve Müsnedi Hâkim ve Müsnedi Ahmed İbni Hanbel ve Delâili Beyhakî gibi kitaplarda an’anesiyle beyân edilmiştir.

Şimdi ey mülhidi bîhûş! “Muhammedi Arabî (A.S.M.) akıllı bir adam idi” deyip geçme. Çünkü: Şu umûru gaybiyeye dâir ihbaratı sâdıkai Ahmediye (A.S.M.) iki şıktan hâlî değil; ya diyeceksin ki: O Zâtı Kudsî’de öyle keskin bir nazar ve geniş bir dehâ var ki, mâzi ve müstakbeli ve umum dünyayı görür, bilir ve etrafı âlemi ve şark ve garbı temaşa eder bir gözü.. ve geçmiş ve gelecek bütün zamanları keşfeder bir dehâsı vardır. Bu hal ise, beşerde olamaz; eğer olsa, Hâlıkı Âlem tarafından verilmiş bir hârika, bir mevhibe olur.

Dinle
-