Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete medâr oluyor; öyle ise mahlûkatın en mükerremi olan insan ve insanların en mükemmeli olan ehl-i îman ve ehl-i îmanın en ziyâde hürmet ve merhamete şâyân aceze, alîl ihtiyareler ve alîl ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyâde lâyık ve müstehak bulunan akrabalar ve akrabaların içinde dahi en hakîki dost ve en sâdık muhib olan peder ve vâlide, ihtiyarlık halinde bir hânede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve
sırriyle, yâni: “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti.” ne derece sebeb-i def’-i musîbet olduklarını sen kıyas eyle.
İşte ey insan! Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın.
sırriyle, sen vâlideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahî sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seriü’t-teessür kalblerini rencide etmek ile
sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahman is-tersen, o Rahman’ın vedîalarına ve senin hânendeki emanetlerine rahmet et.
Âhiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zât vardı. Dininde, dünyasında muvaffakıyetli görüyordum. Sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki, o muvaffakıyetin sebebi: O zât ise, ihtiyar peder ve vâlidelerinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riâyet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş. İnşâallah âhiretini de tâmir etmiş. Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli...