Mektubat | Takriz | 473
(468-473)

Eğer bir muannid tarafından denilse: “Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallahu Anh, bu umum mecazî ma’naları irâde etmemiş.” Biz de deriz ki: Faraza Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallahu Anh irâde etmezse, fakat kelâmı delâlet eder ve karinelerin kuvvetiyle, işarî ve zımnî delâletle ma’naları içine dâhil eder. Hem mâdem o mecazî ma’na ve işarî mefhumlar haktır, doğrudur ve vakıa mutabıktır ve bu iltifata lâyıktır ve karineleri kuvvetlidir; elbette Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallahu Anh’ın, böyle bütün işarî ma’naları irâde edecek küllî bir teveccühü faraza bulunmazsa; Celcelûtiye vahiy olmak cihetiyle hakîki sâhibi, Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallahu Anh’ın üstadı olan Peygamber-i Zîşan Aleyhissalâtü Vesselâm’ın küllî teveccühü ve üstadının Üstad-ı Zülcelâlinin ihatalı ilmi onlara bakar, irâde dâiresine alır. Bu hususta kat’i ve yakîn derecesindeki kanaatımın bir sebebi şudur ki: Müşkilât-ı azîme içinde, El-Âyetü’l-Kübrâ’nın tefsir-i ekberi olan Yedinci Şuâ’ı yazmakta çok zahmet çektiğimden, bir kudsî teselli ve teşvike cidden çok muhtaç idim. Şimdiye kadar mükerrer tecrübelerle bu gibi haletlerimde, inayet-i İlâhîye imdâdıma yetişiyordu. Risâleyi bitirdiğim aynı vakitte hiç hatırıma gelmediği halde birden bu kerâmet-i Aleviyenin zuhuru, bende hiçbir şübhe bırakmadı ki; bu dahi benim imdâdıma gelen sâir inayet-i İlâhîye gibi, Rabb-ı Rahîm’in bir inâyetidir. İnâyet ise aldatmaz, hakîkatsız olmaz.

Said Nursî


Dinle
-