Tılsımlar Mecmuası | Yirminci Mektubun – İkinci Makamı | 40
(33-41)
Evet, acaib-i san'at ve garaib-i hilkat noktasında cüz'iyat, külliyattan geri değil; çiçekler yıldızlardan aşağı değil; çekirdekler, ağaçların mâdununda değil; belki çekirdekteki nakş-ı kader olan ma’nevî ağaç, bağdaki nesc-i kudret olan mücessem ağaçtan daha acibdir. Ve hilkat-ı insaniyye, hilkat-ı âlemden daha acibdir. Nasılki bir cevher-i ferd üstünde, esir zerratiyle bir Kur’ân-ı hikmet yazılsa, semâvat yüzündeki yıldızlarla yazılan bir Kur’ân-ı azametten kıymetce daha ehemmiyetli olabilir. Öyle de; çok küçük cüz'iyatlar var, mu'cizat-ı san'atça külliyattan üstündür.
Beşincisi: Sâbık beyanatımızda, îcad-ı mahlûkatta görünen hadsiz kolaylık, gayet derecede çabukluk, nihayetsiz sür'at-i ef'al, nihayetsiz suhuletle îcad-ı eşyanın sırlarını, hikmetlerini bir derece gösterdik. İşte şu nihayetsiz sür'at ve hadsiz suhuletle vücûd-u eşya, ehl-i hidâyete şöyle kat'î bir kanaat verir ki: Mahlûkatı îcad eden Zât'ın kudretine nisbeten; Cennetler, baharlar kadar; baharlar bahçeler kadar; bahçeler, çiçekler kadar kolay gelir.مَاخَلَقَكُمْ وَلاَبَعْثُكُمْ اِلاَّكَنَفْسٍ واَحِدَةٍ sırriyle, nev'-i beşerin haşr ve neşri, bir tek nefsin imâte ve ihyâsı gibi suhuletlidir. اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَاهُمْ جَميِعٌ لَدَينَا مُحْضَرُونَ
tasrihiyle, bütün insanları haşirde ihya etmek; istirahat için dağılan bir orduyu bir boru sesiyle toplamak kadar kolaydır.
İşte şu hadsiz sür'at ve nihayetsiz suhulet, bilbedâhe kudret-i Sâni'in kemaline ve herşey Ona nisbeten kolay olduğuna delil-i kat'î ve bürhan-ı yakînî olduğu halde; ehl-i dalâletin nazarında, Sâni'in kudretiyle eşyanın teşkili ve îcadı-ki, vücub derecesinde suhu-letlidir-. Bin derece muhal olan, kendi kendine teşekkül ile iltibasa sebeb olmuştur. Yâni bâzı âdi şeylerin vücûda gelmelerini çok kolay gördükleri için, onların teşkilini, teşekkül tevehhüm ediyorlar. Yâni îcad edilmiyorlar, belki kendi kendine vücûd buluyorlar. İşte gel ahmaklığın nihayetsiz derecatına bak ki; nihayetsiz bir kudretin delilini, onun ademine delil yapar; nihayetsiz muhâlat kapısını açar. Çünki o halde, Sâni'-i Âleme lâzım olan nihayetsiz kudret ve muhît ilim gibi evsâf-ı kemal, her mahlûkun her zerresine verilmek lâzım gelir; tâ kendi kendine teşekkül edebilsin...
Beşincisi: Sâbık beyanatımızda, îcad-ı mahlûkatta görünen hadsiz kolaylık, gayet derecede çabukluk, nihayetsiz sür'at-i ef'al, nihayetsiz suhuletle îcad-ı eşyanın sırlarını, hikmetlerini bir derece gösterdik. İşte şu nihayetsiz sür'at ve hadsiz suhuletle vücûd-u eşya, ehl-i hidâyete şöyle kat'î bir kanaat verir ki: Mahlûkatı îcad eden Zât'ın kudretine nisbeten; Cennetler, baharlar kadar; baharlar bahçeler kadar; bahçeler, çiçekler kadar kolay gelir.مَاخَلَقَكُمْ وَلاَبَعْثُكُمْ اِلاَّكَنَفْسٍ واَحِدَةٍ sırriyle, nev'-i beşerin haşr ve neşri, bir tek nefsin imâte ve ihyâsı gibi suhuletlidir. اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَاهُمْ جَميِعٌ لَدَينَا مُحْضَرُونَ
tasrihiyle, bütün insanları haşirde ihya etmek; istirahat için dağılan bir orduyu bir boru sesiyle toplamak kadar kolaydır.
İşte şu hadsiz sür'at ve nihayetsiz suhulet, bilbedâhe kudret-i Sâni'in kemaline ve herşey Ona nisbeten kolay olduğuna delil-i kat'î ve bürhan-ı yakînî olduğu halde; ehl-i dalâletin nazarında, Sâni'in kudretiyle eşyanın teşkili ve îcadı-ki, vücub derecesinde suhu-letlidir-. Bin derece muhal olan, kendi kendine teşekkül ile iltibasa sebeb olmuştur. Yâni bâzı âdi şeylerin vücûda gelmelerini çok kolay gördükleri için, onların teşkilini, teşekkül tevehhüm ediyorlar. Yâni îcad edilmiyorlar, belki kendi kendine vücûd buluyorlar. İşte gel ahmaklığın nihayetsiz derecatına bak ki; nihayetsiz bir kudretin delilini, onun ademine delil yapar; nihayetsiz muhâlat kapısını açar. Çünki o halde, Sâni'-i Âleme lâzım olan nihayetsiz kudret ve muhît ilim gibi evsâf-ı kemal, her mahlûkun her zerresine verilmek lâzım gelir; tâ kendi kendine teşekkül edebilsin...
Ses Yok